Salı, Şubat 28, 2012

The my country Understand English better than Turkish Giants

The my country Understand English better than Turkish Giants
28-02-2012
August ,
Now I'll try to write in English, because the my country understand English better than Turkish Giants: Years ago United States educational psychology instructor in training were talking about me With a professor that Asked "do you have the education, Prof. had said how" middle and secondary and primary school respectively, since I have a small amount of continuing university education teaching system, saying that "we are told" if support for education with a school ...
Open your eyes to me, you said "your turn, Prof. retarded everyone? " said bede very angry when he is going to mean "cut off" for a minute that he promise me laughing continued to speak with Prof. "a student in education continue to support is given, this non-yeteli non-students we mind and intelligence structure, and give them to the private centres teaching student we can.
Do you like this, and in education, Mr GÜRSU description trainer teaches students while teaching when teaching faculty. Tell the Buddha; Returns the path of the education or training is performed by heart, not with the way that education would not force training was taktirden.
Intelligence and intervention The Buddha teach that this training will contact the appropriate omaz and ...
Filling information shows her Must be the guiding teacher while training.
The Buddha how to find somebody on the library path and electronically information should show ...

A brief study ...
A relative concept, Mr. GÜRSU training should be free.
Non-free education system suffers from a political body, the day comes, he and then-after making the slave vede training break Munich ...
You called And the conversation went like this ...

August ,
How our country and what we are doing, to whom we serve...


You decide ..
Saygın okurlarım…
28 şubatı tartışıyorlar, dua edin sabırlı bir ülkede iktidar oldunuz dua edin bu dönemde sizin temelleriniz atıldı, dua edin bizler hayattayız, dua edin burası Türkiye…

Şimdi İngilizce yazdım çünkü memleket İngilizceyi Türkçe daha iyi anlıyorlar: sakın gülmeyin doğrusu bu iyimser olarak Türkçede yazdım..
Yıllar önce Amerika Birleşik Devleri’nde bir eğitim psikoloji dersi veren bir prof. İle eğitim konusunda konuşuyorduk, bana o Prof. Sordu " sizde eğitim nasıl" demişti, bende sırasıyla ilkokul ortaokul ve lise ve az miktarda üniversite eğitimi alan öğretim sistemi var diyerek devam ederek şunu söyledim " birde bizde dershane ile eğitime destek verilir " demiştim...
Prof. Bana gözlerini açarak şunları söyledi " sizde herkes geri zekâlı mı? " dedi bede çok sinirlendim " bir dakika bu ne demek oluyor " diye sözünü kestim Prof. bana gülerek konuşmasına devam etti, " eğitimde bir öğrenciye destek verilirse, bu öğrenciye biz aklı olmayan ve zeka yapısı yeteli olmayan öğrenci deriz ve bunları özel merkezlerde öğretim verdiğiniz…
Bay GÜRSU size şöyle açıklama yapayım, eğitimde ve öğretim yapıldığında eğitmen öğrenciye öğretim verirken öğretimi öğretir…
Buda söyle olur; eğitimin yolunu verir, ezber yolu ile eğitim yapılmaz veya zorla eğitim verilmez, verildiğiniz taktirden bu eğitim olmaz…
Bu zekâya müdahale olur.
Buda eğitim olmaz bu ancak kişiye gereken ve öğretilmesi uygun bulunan doldurma bilgilerin öğretimini gösterir...
 
Eğitim verirken öğretmen yol gösterici olmalıdır…
Buda öğrenciyi kütüphane yolu ve elektronik ortamda bilgiyi nasıl bulacağını göstermesi gerekir...

Kısaca eğitim bir göreceli bir kavramdır...

Bay Gürsu,
Eğitim özgür olmalıdır…
Özgür olmayan bir eğitim sistemi bir gün gelir çöküntüye uğrar ve de oluşumda o zamanki siyasi ve oluşumların köle yapma eğitimi olarak adlandırılır…
Sizi kırmak istememiştim...

Ve konuşma böyle devam etti...

Saygın okurlarım,

Ülkemiz ne durumda ve biz ne yapıyoruz, kime hizmet ediyoruz...

Karar sizlerin...
Neler olduğunun farkında mısınız acaba?…

Saygılar
Cessur Demirali GÜRSU

Cuma, Şubat 24, 2012

M.İ.T’ NIN IRZINA GEÇTİLER

M.İ.T’ NIN IRZINA GEÇTİLER

24 ŞUBAT 2012

Evet,

Saygın okurlarım,

Şu anda ben ağlanacak halimize ben gülüyorum…

Yılardır haber ve yorum yazarım, benim branşım dışında olduğum halde hep haberlerde ırzına geçilen kızların adı ve soyadı tek harf ile medyada yazılır, bu bana çoğu zaman anlamsız gelmiştir, öte yandan haberlerin devamında detay öyle kapsamlı verilir ki, o kızı elinizle koymuş gibi isterseniz bulursunuz…

Birde yakın geçmişte İ. Melih Gökçek yazdı diye eski Hürriyet gazetesi yazarı şimdinin Sözcü gazetesinde yazan değerli gazeteci Emin Çölaşan’ a Ankara Büyük Şehir belediye Başkanı sayın denilen Gökçek dava açmıştı…

Şimdi yine Çölaşan’ ın çalıştığı o gazetede şöyle bir haber gözüme çarptı, bu haber 6. Sayfada haber başlığı ise “ MİT’ te kritik Görevden alma” diye haber vardı ve bu haberin detayında İ.N. ve A.D. diye kişiler haber yapılmış…

Bu haber 6. Sayfada isteyen okur ben detaya girmeyeceğim çünkü işte bu benim branşım, dikkatli olmamız gerekli olgusunu her zaman düşünürüm…

08 Şubat 2012 tarihinde ben M.İ.T olay daha sıcakken bir yorum yazdım “MİT Yavşakları” başlığı altında yazdığım bu yazıyı isteyen okuyabilir olacakları yazmıştım “ http://cessurdemiraligursu.blogspot.com/2012/02/aklmla-izah-edemiyorum.html “ orada bir cümlem vardı “ Bir kişinin bildiği sır, iki kişinin bildiği medyadır “ demiştim…

Her sızıntını bir sebebi vardır dostlar…

Bu sızıntı bilinir veya tahmin edilir, zaten istihbarat böyle bir olgudan oluşur, bu olgunun sonucu ve geleceği bilinse bile manşet yapılıp yazılmaz…

Bu sızıntıları yazanlar bunu döndürüp dolaştırırlar, amaçları doğrultusunda duyurur veya mesaj gönderirler…

Bu sızan Haber haber olsun diye yazılmamalıdır, bu haberleri okuyan unutulmamalıdır ki tek bizim halkımız bu haberleri okumamaktadır…

Bu sızıntılar doğrulu veya yanlışlığı dış mihrapları ilgilendirmemektedir onları ilgilendiren verilen asıl mesajdır, bu haberleri yayan veya yayılmasını sağlayan özel ve tüzel kişilerin amaçları çok başkadır…

Bu amaçlar kapalı kapılar ardında yapılan görülmeyen görüşmelerin anlaşılmamasını ve madalyonun öbür yüzünü saklamak amacı ile yapılır…

Evet, MİT’ ın ırza geçtiler, Türkçemizde babası beli olmayana “Piç” denir…

Bu gayri meşru çocukların çoğu yabancı mevşeyli ve okyanusu diğer tarafında bulunan kişi veya kişilerce yıllardır MİT’ nın içine sızmış ve şimdi göz göre göre ırzına geçmişlerdir…

Bunu önce kolluk kuvvetlerimizde de demiş ve üst düzeyde başarılı olmuşlardır, TSK ise ne olduğu anlaşılmasa da ne olacağı belidir “ görülen köy kılavuz istemez “ derler…

Bu gayri meşru çocuklar şimdi memleketimizde değişik pozisyonlara getiriliyor ve memleketimizin İstihbarat ve emniyeti bu gayri meşru devşirme çocuklara emanet ediliyor…

İşte sonuç ve olgu asıl bu arkadaşlar, yakında Ptro-Savaş günleri başlıyor ve biz bu durumda bu savaşa hazır mıyız yoksa kafamızı kuma gömerek devekuşu pozisyonunda bu sızdırıla düzmece amacı olan haberlerimi izleyeceğiz, yoksa muhalefetin yaptığı işlerle mi haber yapıp rant sağlayacak haberlerimi izleyeceğiz…

Atatürk: Hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz…

Karar yüce Türk milletinindir…  

NELER OLDUĞUNUN FAKINDAMISINI?

 Saygılar…
Cessur D. Gürsu

Çarşamba, Şubat 08, 2012

Aklımla izah edemiyorum''

MİT ve Yavşakları

Başbakan Yardımcısı Arınç, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile eski 2 MİT yöneticisinin ifadeye çağrılmasını değerlendirdi,  ''Şüpheli sıfatıyla KCK içerisinde bu 3 kişi nasıl yer alır, aklımla izah edemiyorum'' dedi.
08.02.2012
Saygın okuyucularım,
Sayın denilen Başbakan Yardımcısı Arınç MİT yöneticisinin ifadeye çağrılmasına şu tepkiyi verdi; “Şüpheli sıfatıyla KCK içerisinde bu 3 kişi nasıl yer alır, aklımla izah edemiyorum” dedi…
Bakın Sayın denilen Başbakan Yardımcısı Arınç ben size izah edeyim yıllar önce sizin arkadaşınız olan Abdullah Gül bir basın toplantısında gazetecileri ajan olarak tanıtmıştı…
Ve şimdi siz TRT’nin başında bulunuyorsunuz sayın denilen başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir gazetecin tinerciyi ekrana çıkartmasına çok kızmış 'Gazetecilik bu mu?'diye sormuş…
Sizde şimdi A.A haberine “aklımla izah edemiyorum” demişsiniz hem de A.A editör koltuğuna oturduktan sonra…
Ben size kızmıyorum çünkü Açık istihbarat ( Medya ve Kurumları) ve gizli istihbarat ( Dış ve içimizde bulunan ajan topluluğu )  servisleri, bu servisler ne ad verilirse verilsin yurdumuzda faaliyet gösteren bu oluşumlar, ona bağlı çalışan tüm tüzel-kamu kurum ve kuruluşların Türkiye'ye bakış açıları sizlerin yaptığı siyaset kavramları ile özleşmiştir.
Dokuz sene evvel siyasete aktif olarak atılan Sayın denilen Başbakan Yardımcısı Arınç ben sahalarda araştırmacı yazar olarak çalışıyorum bazı duyumlarımı da  Tweetle ve facebook çıkarım olmadan yayınlıyorum, tabii ki siz bu olguyu anlamazsınız çünkü çıkar olmadan hiçbir şeyin yapılamayacağını söylersiniz çünkü siz sapına kadar Müslüman ben ve benim gibiler dinsiz imansızdır…
Kontrol edilmeyen güçten korkulur Tweetle ve facebook işte sizin için böyle bir güçtür…
Gelelim MİT olgusuna; Siyasi olarak peşini bıraksanız daha iyi işler yapacaklar fakat sizler fırsat vermiyorsunuz bürokratik olarak sıktığınız sürece bu kurum iş yapmaz…
İşte iş yapamadığı anda yalnız ve yalnız oluşumun yani siyasi gücün bir maşası olur, o maşayı kullananlar siyaseti yöneten kişiler ve dış güçler olur, dur dendiği zaman duru git dendiği zaman gider, böyle olunca da istihbarat dışa bağımlı olarak çalışır...

İstihbarat özerk bir kurum olmadıkça yani siyasi güç ile çalıştıkça istihbarat olgusu olamaz…
Yavşak demek bit demektir MİT ve BİT işte bunlar benzerlik taşır; İstihbarat örgütü önceden haber alır bu haberi doğrular, bunları gerekli mercilere ulaştırır, bu merciler ise gerekli önlemleri alır, bu işin adı operasyondur…
Silahlı veya silahsız olarak ikiye ayrılır, günümüzde elektronik olarak ayrı ayrı sistem ve operasyonlarda vardır…
Bu operasyonlar gizli tutulur ve bu operasyonlar başarılı veya başarısızlığı beli kişiler haricinde kimseye duyurmaz, “Bir kişinin bildiği sır, iki kişinin bildiği medyadır” işte bu iki kişiden biri sızıntı yapan hedef saptırmaya yönelik çalışan bit acaba…
Bilmem anlata biliyor muyum?...

NELER OLDUĞUNUN FAKINDAMISINI?
Saygılar…

Cessur D. Gürsu

Salı, Şubat 07, 2012

HEDEF SAPTIRMA

HEDEF SAPTIRMA
07.Şubat 2012
erdogan 0702_3_text
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Er ya da geç Humus'un hesabı sorulacaktır'' dedi.
Saygın okurlarım,
Yorum yaparken çok dikkatli yapmamız gerekli…
Şimdi size A.A haber merkezini verdiği haber üzerinden giderek bazı yorumlar yapacağım bu yorumlar benim araştırma ve ön görülerimi oluşturur, isteyen beğenir isteyen beğenmez, ben hiçbir partinin sözcüsü olamam, ve olmayacağım, ben tek birinin sözcüsü olurum oda Türk halkımın, kendin Türk olarak kabul eden ve bu millete gönül veren beni anlar… 
AK Parti Grup Toplantısında konuşan Başbakan Erdoğan, ''Suriye bizim için sıradan komşu değildir, Suriye halkı sıradan bir halk değildir'' diyerek, ''Suriye'nin her metrekaresinde bizim ortak tarihimizin izlerini görürsünüz. Suriye halkı bizim kardeşimizdir. Bu kardeşlik tarihe kanla yazılmış bir kardeşliktir. Suriye'de olanlara sessiz kalamayız. Suriye halkına sırtımızı dönmeyiz. Biz, ana muhalefet gibi kendi halkını katleden zalimlerin sırtını sıvazlamayız. CHP gitsin Baas Partisi'ne destek versin'' şeklinde konuştu.
Herkes konuşur ama bu sayın dediğimiz Erdoğan olunca işler değişir okuyucularım…
Başta söyledikleri politik açıdan doğru sayılabilir fakat bu söylediklerinin içine CHP vurgulaması koyması doğru bir siyasi davranış değildir, bildiğiniz üzere ABD ve İngiltere büyük elçilerini geri çağdı, bunun sebebi bence Petro-Savaşın başladığına bir işarettir…
Artık aklımızı başımıza toplayıp tüm hükümet ve muhalefet olarak biz bu sıcak ortamda ülkemizi nasıl soğutabileceğimizi bulmamız gerekir…  
Ey Beşşar, eden bulur
Konuşmasında Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ı uyaran Başbakan Erdoğan, ''Gittiğin yol yol değil. Bu yol çıkmaz sokaktır. Daha fazla kan akıtmadan, daha fazla masum sivilin canını almadan bu yoldan dönmesini bir kere daha tavsiye ediyorum.

AK Parti Grubundan bir kere daha sesleniyorum: Ey Beşşar, men dakka dukka. Ey Beşşar, eden bulur'' dedi.
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ı uyaran bizim sayın dediğimiz Başbakan Erdoğan böyle olmasa bile doğru veya yanlış uyarılara nasıl cevap veriyor, bunu düşünmemiz gerekir, arkasını dayayacak bir güç bir kuvvet olmasa nasıl cevap verir, işte bu yol çıkmaz yol demekle kendi ülkesindeki yollara dikkat etmesi gerekir, işte o yollar Türkiye’yi başarıya veya başarısızlığa götürür.
Doğu ve batı pahları Türkiye üzerinde oyunlar oynuyorlar kimseye güvenmemsi gerekir bizim sayın dediğimiz Başbakan Erdoğan’ın aynı şekilde Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ında kimseye güvenmemesini tavsiye ederim çünkü Petro-savaş o bildiğiniz savaşlara benzemeyecektir…  
Yeni bir girişim başlatacağız
BM'de yaşanan sürecin, medeni dünya açısından bir fiyasko olduğunu ifade eden Erdoğan, Suriye yönetiminin değil, halkının yanında yer alacak ülkelerle yeni bir girişimi de bu noktada başlatacaklarını söyledi.

BM süreci aynen Türkiye Suriye üzerinde oynanan satranç oyununa benziyor bizim ne kadar satranç oyunu bildiğimiz malumunuzdur…  
İsrail'e pikniğe gitsinler
Geçen hafta sonu bir gazetede, Amerikalı yazarın, bir edebiyatçının, Türkiye ile ilgili ifadelerinin yer aldığını hatırlatan Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun, CHP olarak yazarı Türkiye'ye davet ettiğini ifade etti. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
 ''Ben buradan Sayın Kılıçdaroğlu'na tavsiyede bulunmak istiyorum; eğer O yazar CHP'nin davetine icabet eder de buraya gelirse, lütfen Türkiye'den sonra birlikte İsrail'e gitsinler. Aksi takdirde bu seyahat eksik kalır. Şöyle Gazze'yi gören bir tepede birlikte piknik yapsınlar. Arkalarına dünyanın en büyük açıkhava hapishanesi olan Gazze'yi alarak koro halinde o söylediklerini tekrar etsinler; 'İsrail'de tutuklu gazeteci ve yazar yok' desinler. İsrail'de tutuklu gazeteci ve yazar yok demek, en hafif tabiriyle yalancılıktır, cahilliktir."

Yukarıda da belirttiğim gibi fikre ve düşüncüğe saygı olmayan bir TBMM de yaşıyoruz oluşum olguları o kadar olumsuz ki sinirler harap oldu, ne konuştuğumuzu veya kimlerin oyununa gelerek siyaseti yönettiğimizi bilemiyoruz, aslında bunu bilenlerde var ama susmayı tercih ediyorlar, susaraktan hedef değiştirmeğe fırsat veriyorlar…   
CHP bile hak etmiyor
 Erdoğan, ''Dersimli olarak parti içinde Dersim konusunun konuşulmasına yasaklayacaksın, sonra yabancı gazetelere Türkiye'de fikir özgürlüğü yok diye yazacaksın. CHP bile böyle bir genel başkanı hak etmiyor'' dedi.

Saygın veya sayın, ne derseniz diyebilirsiniz geçmiş yazılarımda yazdığım bir kelime topluluğu vardı…
Atatürk : Hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz….
Atatürk : Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.
Türkiye irticaya prim vermedi
Başbakan Erdoğan, "Bunlar bize utanmadan, sıkılmadan mürteci yaftası yapıştırmaya kalkışıyorlar. Türkiye hiç bir zaman irticaya prim vermedi" dedi.

Laikliği nasıl ölçtünüz?
Erdoğan, "Siz bu ülkede yıllardır laikliği nasıl ölçtünüz? Hangi cihazı kullandınız? Üniversite kapılarında laikliği nasıl kullandınız. İkna odalarında hangi aleti kullandınız? Ey Kılıçdaroğlu, başörtüsü düzenlemesini niye Anayasa Mahkemesine götürdünüz? Biz 9 yıldır hiç bir dayatmanın içinde olmadık, bugün de değiliz, yarın da olmayacağız'' diye konuştu.
Dindarlara 2. sınıf insan muamelesi yapıldı
 ''Hiç kimse bize mürebbiye edasıyla hedef gösteremez, rota gösteremez. 'Bu hükümetin gizli ajandası var' denilerek ensemizde boza pişirilmesine müsaade etmeyiz" diye konuşan Erdoğan, "Bu ülkede dindarlara yıllarca 2. sınıf insan muamelesi yapıldı" dedi.
 Erdoğan, ''Siz olsa olsa bilgisayarları formatlarsınız ama zihinleri asla... Hiç bir parti kendi tasavvurunu dayatmaz dayatamaz işte biz bunun bilincindeyiz. Toplum mühendisliğine de karşıyız siyaset mühendisliğine de''  diye konuştu.

Ben bu irtica, Laiklik, Dindarlık sözünü duyduğum zaman aklıma şu geliyor arkadaşlar, hani bizim sayın dediğimiz Başbakan Erdoğan var ya, o sayın hakaret hitap sanatıdır diyordu ya, bakın nasıl kendine Müslüman bizim sayın dediğimiz Başbakan Erdoğan var...
Geçmişte kendini nasıl ifade ediyordu ve şimdi nasıl ifade ediyor…
Geçmişin Aynası bu günün görüntüsüdür...
Ben bıkmadım ve yazıyorum çünkü benim silahım kalemim kurşunlarım fikrim ve düşüncemdir...
Yönetmek; özellikle bir sistemi, bir ülkeyi yönetmek; ESTETİK, BİLGİ, SEVGİ, SAYGI ve YETENEK gerektiren zor bir sanattır. 
Özellikle siyasi dengeleri; bu olağanüstü değerler üzerine kurmak, çok daha zor ancak, politik açıdan mutlak olması gereken bir olgudur. 
Söz konusu temel özellikler olmaz   ise; politik yıkımlara, sosyolojik patlamalara, ekonomik problemlere ve dış etkilere zemin hazırlayan zincirleme oluşumlar başlar. 
Ben ve Genel Yayın Yönetmeni olduğum Rogg & Nok lar olarak yinede uyarmak zorundayız.
Açık istihbarat ( Medya ve Kurumları) ve gizli istihbarat ( Dış ve içimizde bulunan ajan topluluğu )  servisleri, bu servisler ne ad verilirse verilsin yurdumuzda faaliyet gösteren bu oluşumlar, ona bağlı çalışan tüm tüzel-kamu kurum ve kuruluşların Türkiye'ye bakış açıları bu ESTETİK, BİLGİ, SEVGİ, SAYGI ve YETENEK kavramları üzerinde yoğunlaşıyor.
Bu kavramları örneklerle açıklayalım;
Örnek olarak bir insanda ESTETİK yok ise; dışarıdan doktor getirse bile ruhundaki ESTETİK kavramını değiştiremez.
Bir insanda BİLGİ kavramı yok ise; 20 tane okul bitirse bile, dışarıya bağımlı olur ve onların uşaklığına soyunur...
Bir insanda SEVGİ kavramı yok ise; o insan kendini, yalnız kendini sever, aynaya bakmadan kendini öven, sanki dünyanın hâkimi kendisiymiş gibi davranan, herkesi kullanmayı amaç edinen, kendini tanımayan kısaca bir terimle açıklamak gerekirse "Kendine Müslüman" olan kişidir…
Bir insanda SAYGI kavramı yok veya gelişmemiş bir zihniyetin kavramlarını taşıyorsa en yüksek mertebede  olursa olsun devlet ve siyaset tabiyesi oluşumu olamaz.
Bu saygıyı göstermeyenlere ancak bizim gibi korkmadan haber veren Rogg & Nok araştırmacıları terbiye ölçüsünde yorum yaparak ders verir bu ders bu hafta başında sayın dediğimiz Başbakan Erdoğan’ın verdiği elektronik tabletlerde bu saygı öğretilemez bu içten gelen bir özverili duygudur...
Bir insanda YETENEK yok ise; yetenek göreceli bir kavramdır, anlamı ise değişik biçimlerde açıklanır.
Yetenek; Yalnız argo konuşarak veya halk dilinde konuştum diyerek yetenekler ispat edilmez. 
Yetenek deneyim ve fikre saygılı olgu olarak görülebilinir fakat bunu yalnız konuşmak ile ispat edemezsiniz davranış ve yaptıklarınız sizin yetenekli veya yeteneksiz olduğunuz ortaya çıkarır.
Önce Arap ligi sonra Batı
Başbakan Erdoğan, TBMM'den ayrılırken, gazetecilerin sorusu üzerine, Suriye halkının yanında yer alacak ülkeler nezdinde yürütülen yeni girişimle ilgili olarak, ''Çalışmalar sürüyor. Önce Arap liginde, ondan sonra Batı'' dedi.

Şimdi Petro-savaş sarı alam durumundayız bakalım yetenekleri ne olacak...
Tüm TBMM ne yapacak asıl hedefi nasıl vuracağını bizlere olmasada grubuna anlatmalı sayın dediğimiz Başbakan Erdoğan, bu hedef saptırmanın hiçbir gereği yok çünkü saptırdığınız her gün her saniye türkiyenin alehine çalışıyor, bu uyarı tüm TBMM üyelerine bu uyarıyı dinlemezseniz sayın dediğimiz Başbakan Erdoğan siyaset sizleri yer, o zaman ben bile sizleri kurtaramam, bu ulus için çıkarlarınızı bir kenara koyup bu ülke için çalışın, dikkatli olun...
Bundan sonra tüm TBMM iyi şanslar dilemekten başka birşey elimden gelmiyor çünkü geçekten şansa ihtiyacınız var...
NELER OLDUĞUNUN FAKINDAMISINI?
Saygılar…
Cessur D. Gürsu

Pazar, Şubat 05, 2012

LAĞIM FARELERİ

5 Şubat 2012

LAĞIM FARELERİ


Saygın okuyucularım,
Laiklik kutlayan sayın saygın olsa midem bulanmazdı inanın…
Midem bulanıyor, nasıl bunlar laikliği kutluyorlar, nasıl bunu yapıyorlar, aklım almıyor….
Dostlarım önce dürüst olmak gerek her zaman yazdığım gibi,  bu ülkede herkes sayın, sayın olmak için herkesin ağzında Atatürk veya Laiklik var, midem bulanıyor…
Laiklik fikrine sahip çıkan değer yargıları olan ve korkmadan fikrini söyleyen bir sayın ülkemizde artık kalmadı ve yine söylüyorum midem bulanıyor…
Beni takip edenler biliyorlar bunu ben yazıyorum ver yazacağım korkmuyorum korkutuyorum, bu ülkeye laikliği getiren  Atatürk'ü politik çıkarları için azına alanlar emmemden emmeye konuşuyorlar, günümüzde ve geçmiş de azına almak çok hoşlarına gidenler şimdi laikliği kutluyorlar, en üst makama gelseler bile bunlar midemi bulandırıyor…
Sanki bir fare görmüş gibi oluyorum, fakat farelere de hakaret etmek istemiyorum çünkü onlar lağım faresi pislikte yaşar ölmemek için pislik yer günümüzde bunlar mutasyona uğramış ve bunlar daha çok kitap yiyorlar…
Kitap yiye yiye bilgi kazanıyorlar o kitapları yazanlar habise atılıyorlar, bilgi ve fikir o asalakların midesinde oluyor ve hazım ediyorlar sonrada ortaya çıkıp bu hazım ı kolaylaştırmak için hap dağıtıyorlar ve bu hapları hem o asalaklar hem de bizler içiyoruz, midem bulanıyor…
Bir taraftan bu Lağım fareleri ortaya çıkınca herkes onlardan korkuyor…
Çocuklar onları seviyorlar genç nesil fikirleri ve düşünceleri olmadığından bakış açıları değişmiyor ne gösterilirse ona inanıyorlar çünkü bir ülkeyi bölmenin yegâne temeli, bir bakış açısı ile olayları göstermektir, göstermelik olarak sevgiyi ve saygıyı gösteren tek bakış açısı ilerde sevgi ve saygıyı unutturan yöntemi de verir…
Yasaklar ve baskılar bunun örneğini göstermektedir, sevmek nerede başlayıp nerede bittiğini bilmeden tek bakış açıları ile nesil yetiştirilir…
Bu nesil ve geleceklerine şimdiki yaşadıklarına veya onları sahte sevgi ile ne yapmak istediklerini, beyin yıkama yöntemlerini ve kim oldukları bu nesil i artık ilgilendirmez, sözde sevgi ile yaklaşanlara hemen kanarlar, bunu yanında uyuşturucu hap ve türevi şeylerde bu nesil e verilir…
Bu çocukların büyükleri de şimdiki sayın olurlar işte bunları görünce midem bulanıyor…
Bu Lağım fareleri büyüğünce oradan oraya giderler onlarda kurulu düzeni bölmek için delik kazıp evlere gireler bazen bunlara dinleme cihazları olarak da rastlayabiliriz yine düşünmeyiz ve oları severleriz, aynı bir çocuk gibi, işte bunlar benim midemi bulandırıyor…
Düşünenler yani benim gibiler onları görünce asalak diyip mideleri bulanır, ve fikir ile oları yok etmeye çalışır, çoğu zaman yok ediliriz çoğu zamanda habise konur orada ölüme terk ediliriz, çünkü fikre ve düşünceye saygısı olmayan bu asalaklar sayın olmuş ve ülkeyi yönetiyorlardır…
Midemiz bulansa da onları yok etmek için fikir üretiriz, bazıları bu fikirlere ve düşüncelere karşı mutasyon geçirmişlerdir, bu fikirlerin üzerine bizlere düşen vazife yeni fikirler üretmemizdir, yoksa din iman gibi sözlerle bizleri yavaş yavaş yer bitirir bu asalaklar…
Midem bulanıyor…
Bir kaç gün önce  bu Lağım farelerinin veya sayın kişilerin babalarından  biri başkaları ile konuşur oda Atatürk’ü  ağzına alıp emiyordu, emerken yağ veya sabun istedi, bakın daha sonra neler oldu,  beynini yıkanmışlardan bazıları buna polemik haline getirdiler daha rahat emsin diye yağ ve sabun verdiler, midem bulanıyor…
İşte çocuk kafaları ile bunu da yaptılar ve yine benim midem bulandı…
Daha önceleri sabun ve yağ  bulamayınca kuru kuru emerlerdi ama dudakları yara oludu sonra estik olanları da gördüm, gömlek değiştirdiler uğurlar olsun dediler, ben yine kaşı çıktım, dostlarım  sizinde mideniz bulanmıyor mu?..
Bir başkası bu devletin imkanları ile sözde avukat olmuş biri var ya, o devamlı işine gelince Atatürk’ü sanki hıyar alır gibi ağzına alıyor şimdi yalakalık yaparak hükümet sözcüsü olmuş biri var ya, yasaları bilmez sanatı konuşur ya, biride yine geçmişte yalakalık ile bir şehri yönetimi altına aldı ya, şehri yedi bitirdi ya ve bu yalaka sanatın içine tükürürüm dedi ya…
Midem bulanıyor…
İşte farelerde üfleyerek ve salya çıkararak insanı uyurken yer, uyanınca insan gözlerine inanamaz çünkü en çok burnu ve kulaları yenmiştir daha sonra ağzını ve dudaklarını yer eyer ki insan uyanmazda gözlerini bile yer…
Midem bulanıyor…
Bu Lağım fareleri veya asalaklar  sonrada tükürükle bazı yerleri emer buda günümüzde yalakanın dik alâsıdır, devam edecek olursak bu Lağım fareleri bazıları … , işte öyle bir şey…
Uzatmaya bile değmeyen bir sayın topluluğu aynı lağım faresi gibi asalaklar bizi yönetiyor, kafamızı bunlara takmak bile dün bir yazımda yazdığım gibi, onlar pirim vermektir, ben bunu bile bu Lağım farelerine  uygun bulmuyorum, fakat susmayı da bazıları gibi düşünmüyorum...
Bakın habere, Cumhuriyet gazetesi bu haberi verdi…

 Laikliği kutladılar


Laiklik ilkesinin Anayasa'ya girmesinin 75. yıl dönümünde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Meclis Başkanı Cemil Çiçek birer mesaj yayımlayarak laikliği kutladı.

Ankara- Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre, Cumhurbaşkanı Gül, laiklik ilkesinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na girişinin 75. yıl dönümü dolayısıyla bir mesaj yayımladı.

Mesajda, ''Laiklik ilkesinin Anayasa'ya girmesinin 75. yıl dönümünde milletimiz, Cumhuriyetimizin diğer niteliklerinin yanında bu ilke üzerinde de güçlü bir anlayış birliği içindedir'' ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Gül, esasen devletin örgütlenme tarzıyla ve meşruluk temeliyle ilgili olan laiklik ilkesinin 1982 Anayasası'nda da ayrıntılı olarak düzenlendiğini ifade etti.

Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin ''demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti'' olduğu hükme bağlanırken, bu maddenin gerekçesinde laikliğin ''her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması'' anlamına geldiğinin belirtildiğini ifade eden Gül, şunları kaydetti:

''Anayasa'nın 24. maddesinde herkesin vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğu ve ibadet, dini ayin ve törenlerin serbest olduğu belirtilerek inanç ve ibadet hürriyeti düzenlenmektedir. Ayrıca kimsenin ibadet, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamayacağı ve suçlanamayacağı öngörülmektedir. Anayasa din hürriyetinin inanç ve ibadet hürriyeti olmak üzere iki boyutunu düzenlerken, 15. maddesinde de savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde bile kimsenin din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağını ve bunlardan dolayı suçlanamayacağını belirterek inanç hürriyetini özel olarak teminat altına almaktadır. Dini inancı olmayanlar için de durum aynıdır.

Laikliğin ikinci yönünü din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması oluşturmaktadır. Anayasa'nın 24. maddesinde, kimsenin, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini din kurallarına dayandırma amacıyla, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemeyeceği ve kötüye kullanamayacağı belirtilmektedir.
Laiklik ilkesi gereğince devletin bütün dinler karşısında tarafsız olması, bütün din mensuplarına ve dini inancı olmayanlara eşit davranması zorunludur. Bu zorunluluk Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen herkesin din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğunu hükme bağlayan eşitlik ilkesinin de gereğidir. Kanun önünde eşitlik, bireyin bütün değerlerinin ve her türlü kimlik tercihinin de saygı görmesi ve korunması demektir.


Aslolan, herkesin ve toplumun her kesiminin haklarını korumak olduğundan, laiklik toplumsal barış açısından önemli bir işlev görmekte ve herkesin eşit bireyler olarak toplumsal hayata katılmalarına imkan sağlamaktadır. Bu sebeple, laiklik bir özgürlük ilkesi olduğu gibi toplumsal uzlaşma ve barış ilkesi olarak da görülmelidir. Laiklik ilkesinin kabul edilmesinin 75. yıl dönümünde, Cumhuriyetimizin niteliklerinin milletimizin birlikte yaşama iradesini güçlendirmeye devam ettiğinden hiç kimsenin şüphesi bulunmamaktadır.''

Çicek'in mesajı

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, laiklik ilkesinin, inanç ve kültür farkı gözetmeksizin temel insan haklarını güvence altına alan vazgeçilmez bir Anayasa hükmü olduğunu bildirdi.

Çiçek, laiklik ilkesinin Anayasa'ya girişinin 75. yılı dolayısıyla yayımladığı mesajda, Anayasa'da Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak belirtildiğini kaydetti.

Cumhuriyetin kuruluşundan 14 yıl sonra Anayasa'da yer alan laiklik ilkesinin millet tarafından büyük bir içtenlikle benimsendiğini ve toplumsal yaşam biçiminin bir parçası haline geldiğini belirten Çiçek, şöyle devam etti:

''Ülkemiz, zengin medeniyeti ve yüzyıllara uzanan tarihinden gelen kültürel birikimiyle farklılıklarını barış içinde bir arada yaşatmayı başarmıştır. Yüzyıllara uzanan devlet ve millet tecrübemizin bir sonucu olarak Anayasamıza giren laiklik ilkesi de inanç ve kültür farkı gözetmeksizin temel insan haklarını güvence altına alan vazgeçilmez bir Anayasa hükmüdür.

Bu hüküm aynı zamanda toplumsal barışımızın sigortası olarak birlikte yaşama kültürümüzü güçlendiren bir unsurdur. Bu yönüyle ayrıştırıcı olmaktan çok birleştirici bir hüviyete sahiptir. Bu düşüncelerle laikliğin Anayasamıza girişinin 75. yılını kutluyorum.''

Midem bulanıyor…

NELER OLDUĞUNUN FAKINDAMISINI?
Saygılar…
Cessur D. Gürsu