Pazartesi, Aralık 31, 2012

GÜLEN ORTADOĞU


Saygın okurlarım,
Hayatta olmayasın
Kunduracı keskisi gibi
Hep bana hep bana
Nede olasın rende gibi
Hep sana hep sana
Ol bir testere gibi
Bir sana bir bana
Bu sözleri eski parlamento muhabiri olan sevgili Babam Tanzer GÜRSU bana NOK Haber Yayın Yönetmeni olduğum zaman çerçeve yapıp yazılı olarak büroma koymam için vermişti,  her hüzünlü miras gibi bunu da karşımda büroda  bulunuyor...
Yılın son günü Testere gibi olalım nedesiniz?
Bir odun kuru ve kesmezsek bir sürü genç ve körpe çınarlara zarar verecek bu kartlaşmış odundan kurtulmamız gerek yalnız kolları çok uzun ben testereyi veriyorum elinize kullanıp kullanmamak sizlere kalmıştır unutmayın uzun bir odunu parçalamak veya körpe çınarların ölümünü seyretmek veya buna göz yunmak size kalmıştır…
1975-1980 yılları arasında İzmir’de bir olay yaşanmıştı…
Çınarlar orada boy atı ve bazıları devrildi…
Bu olayların geçtiği senelerde  sol ve sağ denilen terör olayları doruk noktasına çıkmış ve herkes kendine taraftar elde etmek için bazı oyunlar yapmaktaydı bu oyunlar daha çok dış istihbaratların desteği ile oluyordu, sayınlar aynı şimdiki zaman dilimindeki gibi yine sayındı…
O zamanlarda bu zamanki gibi din sömürüsü yerine milliyetçi, sosyalizm ve soğuk savaşta bir arada yürüyordu.
Bir bölgede koyu sözde milliyetçi kesim, bir bölgede sosyalizmi ön plana alan topluluk olarak göze çarpıyordu bu madalyonun görünen kısmı idi.
Birde görünmeyen kısmı vardı ki şimdiki siyasi oluşumun yer altında gizli, gizli ülkemizin değerlerini ve yapılarını kazmak için plan ve proje üretiyorlardı, bu üretim şimdi meyvelerini verdi. Bunu o sıralarda kimse umursamıyordu…
Bunlar birbirleri ile kıyasıya dövüşürken kıs, kıs bıyık altından gülen ve her iki tarafa da aynı silahları veren silah tüccarları da vardı.
Bu yıllarda İstihbarat bölümlerine bu sözde doldurma bilgilerle eğitilmiş milliyetçi geçler alınmaya başlandı, diğer tarafta ezilmiş halkı temsil eden sosyalist eğilim içinde bulunan genç kesim vardı.
Devlet içinde devlet olmaya kalkışan bu iki taraftan devlet birini seçtirilmek için zorunlu olarak dış istihbaratlarla da zorunlu ilişkiye girmeye zorladı.
Seçtikleri o kişiler şu anda bile faal durumda bulunan, doldurma bilgilerle yetiştirilmiş milliyetçi kesim olan gençle şu anda baba ve anne olarak aramızda.
Bu gençler sağ ve sol partilerin içlerine kadar sızdırılmışlardı ve faal olarak hiçbir görev yapmamaları konusunda uyarılmışlardı, bu uyarı ikinci bir emre kadar geçerli olacaktı, ikinci emir yakında, bunu da tahmin ediyoruz..
Bunun yanında medya ve yandaşlarına ortak olmak üzere eğitilmiş ve maddi olanaklar verilmiş, kendini kamufle eden kişilerin varlıkları da biliniyor..
Yine önceden belirttiğim gibi görünmeyen yüz olarak tabir ettiğim din odaklı dini istismar eden kesimlerin de bir kısmının bu gizli kalmış örgüt yapısında olduğu da biliniyor.
Kendine saygı göstermesini isteyen siz Sayınlar bunu sizlerde çok iyi biliyorsunuz…
Bu din ve hazır kuvvet eğitenler arasında çok bilinen bir isimde var…
O ismi hepiniz tekraren söylüyorum biliyorsunuz Fethullah Gülen…
Bu zat, 27 Nisan 1941 doğumlu olan Türk yazarı, eğitimci ve Müslüman bilgin.
Diyorlar bilgiyi nereden aldığı belli değildir ama Türk yazarı olduğuna da inanmıyorum çünkü şimdi ABD’de yaşıyor.
Niye yaşıyor derseniz işte orası tartışılır, burkardır, Türkiye’de bilgin demek çok kolaydır, bu kadar kolay bilgin olması için yeterli, CAI bulunduğu bölgeyi karıştıran bu tür bilgin adamları çok sever ve bu insan bilgin diyorlar...
Birde bir hareketi kurucusu olmuştur bu bilgin adam ve bunu adı ise Gülen hareketi olmuştur. Yukarıda belirttiğim gibi şimdiki merkezi Halen bir kendini empoze sürgünde yaşayan Pennsylvania’dadır buda ABD’de bulunmaktadır ve bu Türk Yazarıdır…
Evet,
Bu zat zur kişi, din bilgin olduğu içi siyasete çok önem vermiştir, Gülen öğretir Anadolu sürümü İslam,  doğan Sünni Müslüman âlim Bediüzzaman Said Nursi 'nin öğretileri ve bunların modernizasyonu bilim yapmıştır.
Gülen, bilim, inancını ifade etmiştir dinler arası diyalog Kitap Ehli ve çok partili demokrasi ortamını sözde bulmuştur.
O, Vatikan ve bazı Yahudi örgütleri ile böyle bir diyalog sözde bilim ve siyaset için başlatmıştır, bu din ve siyasetin aynı olduğunu sözde göstermiştir, her şey mubah olduğunu söze bilim olarak öğretmiştir.
Gülen aktif modern dünyada Türk devleti ve İslam'ın geleceği ile ilgili toplumsal tartışma yer almak için he türlü ortamı lehine çevirmiş ve CIA için çalışmalar yapmıştır.
Buda İngilizce dil medya tarif edilmiştir "dünyanın en önemli Müslüman figürlerinden biri." Türk bağlamda Gülen'in nispeten muhafazakâr ve dindar” gösterilmiştir.
Bu kişi artık deşifre edilen bir kişi olmasına rağmen yeni ana yasa taslağı ona sunulmak üzere A.B.D ye gitti, icazet aldıktan sonra anayasa taslağı belki bizlere de açıklanır…
Geriye ve ileriye bakacak olursak bu olgunun gerisi de ilerisinde aynı, işte  tarihini bilmeyen ileriyi göremez bilgiyi veren onlar parsayı toplayan onlar…
Yurdumuzda A.B.D olgusunu böylede tanımlana bilir…
Yalnız şunu unuttular bu gençlerin çoğunluğu bu karanlığa kapılsa da genetik yapılarında Türk kanı vardır hata insana mahsustur, birde derler ki “ insan oğlu çiğ süt emiştir “ fakat hangi anadan emdiği önemlidir..
Gençlerimiz geçmiş yıllarda, bu olgu çerçevesinde şimdide olduğu gibi  o yılarda aralarında aynı görüşten olsalar da  aralarında bazı tartışmalar oluyordu, bu tartışmaların sonunda bu kişiler belirleniyordu…
Geçmişte şu da vardı;  fikre ve düşünceye şimdiki gibi siyasi baskıda henüz kurulmamıştı, fikri hür düşüncesi hür kişiler toplumda bu sağ ve sol teröre rağmen yetişiyordu bu engellenemez bir olgu olarak dünyaya gösteriliyordu şimdiki siyasete bilinçli çözüm arayan kurumlar ve örgütlerin başında bulunan kişiler o yıllarda yetişen sağ ve sol kamplara bölünen gençlerden başkası olamaz ve artık olmayacaktır….
1975-1980 Teknoloji o kadar ileri saflarda değildi; bu aralarında tartışan kesim istihbarat elemanları tarafından bilhassa üst düzey elemanları bire bilgi hazinesi olduğu biliniyordu…
Takip edilip periyodik olarak bu kişilerin sicil  bilgileri merkeze bildiriliyordu, alınan talimatlar gereğince terör olayları bahane edilip birilerinin inisiyatifi doğrultusunda olaylar tezgahlanıyordu…
Kaç kişinin öleceği veya nerde öleceği bu tezgah sırasında belirleniyordu ,  önleyici olarak tuttukları sol görüşlü gençler ile sözde milliyetçi gençler arasına nifak sokulup sokak  kavgası çıkarılıp birbirlerini öldürmelerini sağlanıyordu…
Bu ölümler uzun süre devam etti ve herkes terör cinayeti olarak bunları gördü…
Hâlbuki bunlar birer fikri ve düşünceyi yok edip ülkeyi bölmek için planlanan tezgâhlardan başkası değildi, bundan habersiz emniyet güçlerine   gereken bilgiler saptırılarak veriliyordu…
Şimdiki gibi tam bir kâbus görme ve korku ortamı Türkiye’de hazırlanıyordu...
Devlet içten içe bulunduğu bu devirde milliyetçi kesime son derece önem veriyordu, aslında buna önem veren devlet değil daha sonra bölünmeyi yaratacak dış istihbaratın yaptığı ve yaptırım uyguladığı bir senaryonun parçası olarak bu sözde milliyetçi gençler, iç ve dış ülkelerde çoğu devlet için gizli işlerde kullanıldılar.
Bu  piyon olarak kullanılan kişi ve kurula grupların yaptığı  işler yine dış istihbarat ajanları tarafından sıkı kontrol ediliyordu yaptırım uygulayan dış istihbaratların oyunları olduğunu bu gençler anlamadılar..
Zenginlik ve para gücü bunların gözlerini kör etmişti, ezmek ve yok etmek tek görevleri idi…
Diğer ezilmiş pozisyonunda bulunan gençlerin aldatılmaları daha kolay olurdu…
Bunları bir yardımcı güç olarak eğitimlerine önem verildi çünkü bu milliyetçi kesim şımardığı zaman bular devreye girip ortalığı karıştırmaları sağlanmalıydı…
Kısaca gençlik üzerinden şimdiki gibi senaryo görünümünde oyunlar oynanıyordu…
Bunun yanında ileriye dönük senaryolarda yapılıyordu bunlar din ve etnik terör senaryolarından başka bir şey değildi…
İşte bu ortamda birbirlerini üniversitede tanıyacak iki arkadaş birbirlerinden haberi olmadan büyük bir üniversite olan Ortadoğu Teknik Üniversitesine girdiler...
Bu arada Gülen cemaat kurmaya başlamış ve gözünü Ortadoğu’ya çevirmişti çünkü ilerde yapılacak senaryolarda ön plana çıkacak bu Teknik Üniversitesine olacaktı burada zamanı gelince olacak olaylar tüm Türkiye’yi sarabilirdi…
Önce öğretim üyelerini değiştirmek veya değişik fikirler katmak olacaktı bu olguyu zaman yaymak en olumlu olay olacaktı…
1975-1980 yılları arasında bu iki arkadaş bir birlerinden habersiz  Ortadoğu Teknik Üniversitesine girdi demiştim…
Biri köyden ezilen toplumu temsil olarak görünen şehit torunu ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı bir köy delikanlısı, ikinci kahramanımız genç, bu kahramanımızın  ise babası zengin aynı köyden gelen genç gibi bir Atatürkçü milliyetçi çizgide bulunan bir doktorun ikinci Çocuğu idi.
Gülen ve dış istihbarat teşkilatları o zamanlar görünmez olarak Ortadoğu Teknik Üniversitesine sımışlardı, iki kesim artık orada idi…  
İkinci kahramanımız son derece yakışıklı tam bir Türk delikanlısı olarak görünüyordu..
Bu ailenin birinci çocuğu ise kız ve sosyalist olaylara katılmış bir genç kız idi.
Köy delikanlısı ile arkadaş olan ikinci kahramanımız onun adeta kardeşi ve sırdaşı olmuştur…
Bu iki delikanlıyı birleştiren tek şey Atatürk’e olan inançları olmuştu...
Bu iki genç üniversite hayatları boyunca hep beraber olmuşlardı…
O zamanki Siyasi sol Olaylara beraber girmişler…
Olaylarda polisten beraber kaçmışlar, hatta bir gün Polis Copu ile her iki delikanlının ayakları kırılmıştı…
Buna rağmen yine de boş kaldıkları zaman kendilerine göre en mühim şeyi yapıyorlardı...
Türkiye için iyi ve dürüst politika nasıl olur bunu kimler başarır diye, en geniş bilgiye ve dokümana sahip olan kurum, Milli Kütüphanede vakitlerini geçiriyorlardı.
Buldukları sağ ve sol kitapları o zamanlar son derece gizli ve saklı olarak okuyorlar ve saklıyorlardı, ama yeşil kominiz denilen din kökenli komünistlere kimse karışmıyordu, çünkü onları görünmez bir el koruyordu…
Bir gün yaşadıkları eve bir baskın yapılmış, tüm ders kitapları dâhil hepsi yakılmıştı, ki arkadaş bunu sorguladıklarında ise;, neymiş efendim sakıncalı kitapmış demişlerdi, bu kitaplar şimdileri herkesin evinde ve kütüphanelerde sergileniyor…
Ne değişti biliyor musunuz?
Yalnız fikir üretmek ve fikri savunmak değişti yukarıda da belirttiğim gibi bu değişim zaman içine yayılmıştır…
Onlar hiç yılmadılar hep siyaset ile okullarını bir arada götürmek  istiyorlardı, sanki zaman onların lehine işliyordu, tam tersi olan olgular yavaş yavaş o üniversitenin içine giriyordu..
Düşündüklerinde karşılarında ki gurup ile kendileri arasında hiçbir fark olmadığını ve bu terörün  dış odaklarca yapıldığını düşünüyorlardı ama anlamadıkları daha çok şey vardı...
Derslerinin yanında devamlı siyaseti ve politikayı yine yapılamayacağını bile, bile buldukları kitapları satın alıp okuyorlardı.
Her zaman emperyalist güçlerin halkı nasıl ezdiğini ve köle haline getirdiğini, buna karşın ezilmiş halkların nasıl davrandığını çözmeye çalışıyorlardı…
Düşündüler, düşündüler , “bu ortamda yaşayanlar bu konuda tez bile yaparlar” dediler bilgi birikimleri gitgide gelişiyor bu birikimleri analiz ediyorlardı…
Bir analist eden biri daha vardı oda Gülen öğretileri ile üniversiteye giren gizli öğretim üyeleri ve yetiştirdiği öğrencileri idi bular kendilerini son derece kamufle etmişilerdi..
Bizim arkadaşlar yanlışlarını seçiyor, karşı grubun doğruları ile pekiştiriyorlardı sıra bunu arkadaşlarına söylemeğe gelmişti burada tereddüt içinde kaldılar çünkü bunlar mı doğru yoksa yaptıkları ve yapacakları eylemler mi?..
İşte bu ikilem içinde kalmışlardı…
O yıllarda ve yaşadıkları ortamda yaşamak ölmekten daha zordu, bunu o iki delikanlıda biliyordu..
“Ne olurdu kimse ölmeseydi ve fikir ile mücadele edilseydi”  diye çok kafa yordular...
Yukarıda da belirttiğim gibi bildikleri bilmediklerinden azdı…
O bilmediklerini de onlara çıkarları doğrultusunda yanlış kişi ve gruplardan adapte edenleri biliyorlardı ama bilmek yapmakla aynı çizgide gitmiyordu.
Kendilerine bu anlamsız olguyu bile anlatamıyorlardı, fikirler ve düşünceler hep havada kalıyordu…
Yine ezilen halk kendisi ezen halk kendisi bu nasıl işti bu nasıl bir ideoloji savunmaktı…
Sağ ve sol ideolojisi acaba ATATÜRK ideolojisinden daha mı iyimi , yoksa en iyisi ATATÜRK ideolojisi mi?...  
Bunları düşünüyorlardı her zaman tek bir yerde takılıp kalıyorlardı ATATÜRK bu olacakları nasıl biliyordu nasıl bu kadar halkını tanıyordu…
Karşı koymak yetmiyordu onlara karşı koyup uygun fikirler geliştirmek gerekiyordu bu hiç kolay değildi fakat bundan yılmayı hiç düşünmeleri gerekiyordu...
Karşı görüş deki gençlerde bu tür düşünüyorlar mıydı acaba?..
“ Tabii ki insan olan bunları düşünürdü “ diye düşündüler çünkü varlardı, şimdiki zamanın tersine düşünen bir üniversite toplumunda yaşıyorlardı ve bu toplum herkesi kucaklıyor ve bilim üretiyordu…
Bilimin dışında hiçbir ideolojik beyin yıkama eğitimi verilmiyordu, bir arkadaşlarına bir şey olsa hep birlikte önlem alıyorlardı, bu önlemler siyasi boyutta olsa da hemen birlik oluyorlardı…
İşte o birliği bozmak için Gülen ve yanında olan dış istihbaratlar çalışmalarını yapıyorlardı, bunu ortamı bozmak kolay olmayacağını bildikleri için özel vakıf üniversiteleri kurdular ama Ortadoğu Teknik Üniversitesine yatırım yapmaları gerekiyordu…
Daha sonra bu üniversiteden yetişmiş kalifiye öğrencileri de bünyelerine katabilirlerdi bu yatırım son derece gizli yapılması ve yapılanma olmadan öğrenilmemesi gerekiyordu…
Bunun yanında 1982 yılından sonra oluşumu denetlemek için genelde 5 senede bir olmak üzere oluşumlar test edilmeye başlandı, çünkü olan olgular sonucu diğer vakıf ve özel tüzel üniversitelerde çalışan personel için yaptırımlar uygulanacaktı. Son olarak 2012 Aralık ayında bu test edildi, 2000 üzerinde polis Ortadoğu Teknik Üniversitesine geldi ve test başarılı oldu…
Şimdi diğer üniversitelerde olacak olaylar daha iği analist yapılabilir, kimlerin kalıp kalmayacağı anlaşılmıştır…
 iki arkadaş tatil için 1975-1980 yıları arasında bir yaz tatili için İzmir’e gitti.
Bu arkadaşlardan biri arkadaşından daha zengindi ve zengin arkadaşının babasını yazlığı vardı bu arkadaşlar o yazlığa gitmişlerdi…
 1975-1980 yıları arası terör ve yapılan senaryolar en uç noktasında idi…
Çoğu gencimiz ölüyor, çoğu gereksiz sebeplerle tutuklanıyordu…
Yukarıda belirttiğim tutuklamalar o dereceğe varmıştı ki herkes söyleyecek sözlerinin bile şifreli olarak birbirlerine söylüyorlardı, bu sözler yoruma açıktı ve o yorumları Gülen cemaatindeki emniyet mensupları yapıyordu…
Fakat bu cemaat bilinmediğinden bunlara derin devlet yakıştırılması yapılıyordu…
Bu şifreler çoğu zaman ikiye ayrılmış kâğıt paralar olarak veriliyor ve bu para ile iki arkadaş tanışabiliyorlardı ve fikirlerini böylelikle birbirlerine aktarabiliyorlardı…
Şimdiki zamanda olduğu gibi kimse kimseye güvenmiyor, herkes birbirine şüphe ile bakıyordu…
Ben size her zaman dediğim gibi ben bu filimi daha önce gördüm ve bunları sizlere saygın okurlarıma değişik zamanlarda yazdım ve ömrüm olduğunca yazacağım…
İlk defa böyle bir yazı yazıyorum…
Evet,
Derin devlet varsa o Gülen Cemaatidir, bu olgu araştırılmalıdır…
Yakın tarihimize bakalım:
Saygın Bülent Ecevit’le sayın Necmettin Erbakan’nın koalisyonu kurulması…
1980 ihtilali, ANAP döneminin kurulması, Sayın Turgut Özal’ın önce başbakan daha sonra Cumhurbaşkanı olup öldürülmesi…
Doğru yolun başına geçtikten sonra hemen Sayın Tansu Çiller’in başbakan olması…
ANAP partisinin başına Sayın Mesut Yılmazın gelmesi ve partinin yok oluşu…
Sayın Cem Uzan olgusu oluşumdaki Gülen cemaatinin rolü ve Genç Partinin ortaya çıkması…
Şimdilerin Sayın denilen Recep Tayip Erdoğan’ın önce İstanbul bellediği başbakan olması, daha sora hızla yükselip Başbakan olmasındaki inanılmaz rolü Gülen cemaatinin yükselme dönemini gösterir...
Sayın Deniz Baykal olgusu, ve Sayın Kemal Kılıç-dar-oğlu’ nun muhalefet lideri olması esnasında yaptığı politik oluşumları göz ardı edilemez…
Zorda kalınca AKP’ye yardımcı olması için ve ters düz politikaları üretilmesi için Sayın Devlet Bahçelinin MHP başkanı olması olgusundaki Gülen cemaatinin büyük rolünü görmemiz gerek…
Sıra Atatürk’ün evine Türbanlı Birinin konulması olması gerekti en uygun aday Sayın Abdullah Gül olacaktı, Sayın Abdullah Gül’ün önce başbakan sonra Cumhurbaşkanı olması bu cemaatin en büyük başarısına bir örnek olarak gösterilir…
Şimdiki siyasi oluşumun oluşturulması esnasındaki Sayın Bülent Arınç’ın T.B.M.M başkanı olmasındaki Gülen cemaatinin rolü büyüktür…
Ülkenin PKK yolu ile bölünme olaylarının başlaması ve 1980 ve öncesindeki birçok siyasi cinayetlerdeki oluşan olgulardaki istihbarat çalışmaları…
Şimdiki oluşumun yaptığı Ergenekon, Balyoz gibi siyasi davalarda yatan yegâne olgunun oluşumundaki birinci suçlusu Gülen cemaatinin hazırladığı olanak ve ortamdır, Ergenekon davasında başkanı bir zamanlar arıyorlardı, hiç uzakta aranmasın o 23 saat uzakta hatta başkan olduğunun fakında bile değil…
Şimdiki zamanda ve ortamda aynı Sayın Özal gibi  Sayın Erdoğan’ı cumhur başkanı yapması ve de bu olgu için Sayın Gül ile araları sanki açıkmış gibi olguların yaratılması için yapılan siyasi aksiyonları yapması  bu cemaatin Türkiye’de söz sahibi olmasını göstermektedir, çünkü hiçbir başbakan 2000 den fazla polisle bir üniversiteye gitmemiştir, yerine muhtemelen sayın  Arınç’ın geçirileceği ve yeni başbakan olacağı kulisler arasında konuşulmaktadır, tabii ki bu görülen bir olgudur fakat görünmeyen ve “B” planı olarak da biri olabilir, umarım bu sefer eceli ile ölen bir Cumhur başkanı Atatürk’ün köşkünde oturur…
Bakın ben yine iği niyetliğim çünkü bu filimi daha önce ben gördüm, görmeyenler için halk dili ile yazarak “korkunun ecele faydası yok” diyelim mi?
Anlattığım yıllarda bir bölgede, bir grubu denetçisi olan aynı taraftan yönetilen emniyet kuvvetleri, bir tarafta öbür grubu destekleyen emniyet  kuvvetleri vardı…
Kısaca emniyet kuvvetleri bile aralarında bölünmüştü ve kim daha çok tutuklama yaparsa o emniyet kuvveti başarılı oluyordu..
Gizli bir rekabet ve şimdiki zaman gibi ispiyonculuk artık halka adapte ediliyordu…
Bu tutuklananların yerine seçme gençler bir sürü vaatlerle söylenerek, isteyerek veya   zorla kendi gruplarına katılım işlevleri de son sürat senaryoya konup gerçek hayata geçiriliyordu…
 İşte bu senaryoları bizim iki arkadaşa uygulanmıştı…
İki arkadaş yaz tatilleri için geçireceği iki katlı eve akşam saatlerinde yorgun olarak gelmişlerdi…
Bu yorgunlukla kendilerine önceden aldıkları çayı yaptılar ve bir süre sonra kendi odalarına çekilip yattılar…
Ankara’dan çıktıklarından bu yana onları takip eden karşı gruptan haberleri yoktu, bu karşı grup daha önceden bunu planlamışlardı ama bu plan bir kişilikti, hemen ek plan yapmaya ihtiyaç vardı dış istihbaratlardan öğrendikleri oyunu uygulamaya karar verdiler…
Bizim iki arkadaş sabah kalktılar, bir dilim ekmek ve zeytinle o aldıkları çayı yaparak kavatlı ettiler…
Her ikisinin de parası kısıtlıydı, zengin olan arkadaşı öbür arkadaşının moralini bozmak için ailesinden para istememişti…
Arkadaşlıkları öyle kuvvetliydi ki onları hiçbir konuda kimse ayıramazdı…
Bu nedenle zengin ailenin çocuğu olan arkadaşı, arkadaşı ile aynı türde tatil geçirmeği istemişti, tek ona yaptığı şey şu olmuştu ailesinin yazlığına getirmekti zaten bunu zar zor ikna edebilmişti…
İki arkadaşın  o günkü planları  çıkıp etrafı görmekti…
Kahvaltıdan sonra evden çıktılar kendi bahçelerinde  yüz metre yürüdükten sonra kasabaya varıyorlardı, yürürken önlerinde para dolu bir cüzdan olduğunu fark edip hemen o cüzdanı aldılar içine bakıp kimlik aradılar yalnız para vardı…
Bir süre birbirlerine baktılar sonra bunu götürüp polise veya karakola vermeği düşündüler…
İkisi de OTÜ’ de   okuyorlardı bu nedenle kimseye hele emniyete güvenmemeyi çok önceden deneyimleri ile öğrenmişlerdi.
O parayı orada bırakalım mı, bırakmayalım mı? Diye çok düşündüler…
İki arkadaş şunu düşündüler, tatilleri burunlarından gelebilirdi…
Buldukları  cüzdanı orada bırakıp gitmeği bile düşündüler…
Birde şu vardı onların bahçesinde olduğu için belki de ailesi iyi vaziyette olan arkadaşının babası düşürmüş olabileceğini düşündüler…
En iyisi merkezde ki telefon kulübesine gidip arkadaşının babasına telefon etmesini sağlamaktı, yalnız bu o kadar kolay değildi çünkü Ankara’dan gelmeden önce telefonda bir konuda bası ile tartıştıklarını da bilen arkadaşı zorla onu ikna etti…
İki arkadaş telefon ettiler ve babasının yurtdışına gidip orada bir konferansa katılacağını öğrendiler…
O zaman ne yapmalıydılar?
Parayı alıp eve döndüler ve evde sakladılar ve dolaşmaya çıktılar eve tekraren döndükleri zaman aynı yere yakın bir yerde aynı cüzdana benzer bir cüzdan ile karşılaştılar bu sefer şüphelenmeğe başladılar ve alıp o cüzdanı da eve girdiler aynı öbürü gibi içi tıka basa para doluydu, kim bunu bırakıyordu?..
Bu yukarıdaki olay dört gün böyle devam etti…
Bizim iki arkadaş dört günde yaklaşık şimdini parasıyla 4.000 YTL paranın sahibi oldular, bu paranın 1 YTL sine bile dokunmadıkları halde beşinci gün deniz kenarına giderken en az 10 kişi iki arkadaşın etrafını sardı…
İki arkadaşı birbirinden ayırarak önce dövdüler, sonra zengin olan arkadaşını alarak bir şeyler söylediler sonra bu on kişi gittiler…
Ağızları burunları kan revan içinde eve zor giden iki arkadaş evde başlarına geleni ve daha önceki dört günün sebebini buldular…
Olayı tezgâhlayan Ülkü ocakları denilen HP ye bağlı kurumun elemanları olduğunu söylemişler ve de kenara çekip konuştukları zengin ailenin çocuğunu ülkü Ocaklarına kayıt etmek istediklerini, bu olgu çerçevesinde eğer üye olmaz ise verdikleri paranın dört katı olan parayı bir sonraki gün istediklerini iletmişler…
Eğer talimatları  olmaz ise ailesini ve kendisini bu ülkede yaşatmayacaklarını belirmişlerdi...
İki arkadaş bu durumdan nasıl kurtulacaklarını düşüne devam ettikleri sırada senaryonun son aşamasına gelmişlerdi…
Ertesi gün gidip ülkü ocaklarına kendilerini kayıt ettirdiler, bir sorun daha vardı en büyük sorunda o idi OTÜ’ de bunu nasıl ve ne biçimde anlatacaklardı üç senelik üniversite hayatları ve kendi hayatlarının bittiğini artık biliyorlardı ama bunu kabullenemiyorlardı…
Düşündüler burası İzmir bölgesi idi beklide saklayabilirlerdi, böylelikle 6 hafta daha geçti, Ankara’ya dönüş vakti gelmişti..
Ankara’ya döndükleri zaman dönem kayıtlarının zamanını öğrenmek  için OTÜ’ ye gittiler eskiden bilgisayarda bu kayıtlar olmuyordu…
Ankara’daki OTÜ Yurdunda artık duramazlardı, zorla buldukları bir ev kiralayarak eve geçtiler…
Bu eve eşya almak için alışverişe çıktılar,  döndüklerinde kapıda iki kişi duruyordu bu kişiler onlara aynen şu sözleri söylediler “ Biz hükümet tarafından geliyoruz, İzmir’deki ülkü ocaklarına yaptığınız kaydınız Ankara’ya alındı artık emirleri buradan alacaksınız” dediler ve gittiler…
Bizim iki arkadaş şimdi ne yapabilirdi İzmir’de yaşadıkları olay Ankara’ya nasıl gelmiş ve emirler dediği şeyler ne olabilirdi.
Nasıl bir işti bu anlamak şu anda imkânsızdı, “Nasıl olsa kokusu çıkar” dediler ve beklemeye başladılar bu bekleyiş sanki onlara yılar gibi gelmişti, 6 gün sonra yine o iki kişi kapılarını çaldı ve bizimle geleceksiniz dedi…
Kapıda bulunan ANADOL markalı bir arabaya binip gittiler, arabada  gözleri bağlandı ve bilmedikleri bir evin bodrum katında gözleri açıldı yüzlerini görmedikleri iki kişi daha vardı konuşmaları yabancı olduklarını ve emirleri onlardan alacaklarını anladılar…
Birinci yabancı kişi onlara şunları söyledi, “ Okudunuz üniversitede  olacak olayları ve tüm eğlemeleri bir rapor  halinde bize bildireceksiniz “ dedi…
“Bunu bildirmezsek ne olur” diye sordular bizim iki arkadaş susan ikinci yabancı kişi bağırarak “ İzmir’de size söylenenleri unuttunuz mu? İsterseniz tekraren hatırlatsınlar komünist köpekler“ dedi ve bizim iki arkadaşı önceki onları getiren iki kişi dövmeye başladı köyden gelen delikanlı arkadaşı bayılınca zengin arkadaşı yerden kalkarak “ Durun kimin köpek olduğu belli tamam yaparız bırakın onu” dedi…
Yine gözleri bağlandı sürüklene, sürüklene arabaya bindirildiler, ellerine İstanbul numarası bulunan bir teflon numarası verilerek evlerin önünde köpek gibi atıp gittiler…
Bir iki hafta aradan geçmişti Dev Sol denilen sol örgüt büyük bir eyleme hazırlandığı haberi bizim arkadaşlarca onlara verildi, bu eylemde yaklaşık her iki taraftan 15 öğrenci hayatını kaybetti…
Aylar ayları kovaladı bir gün zengin olan doktorun oğlunu İzmir’deki evine bir telefon geldi telefonun ucundaki ses aynen şunları babasına söyledi “ oğluna söyle bize bir daha yanlış bilgi vermesin hayatından olur” dedi ve telefonu kapattı bunu duyan babası hemen Ankara’ya gelerek oğlu ile konuştu.
Olaylar öğrendikten sonra Ankara ülkü ocaklarına gitti buradan olumlu bir yanıt alamayınca İzmir’e geri döndü ve İzmir’deki ülkü ocağına bir kere daha gitti, kimse onları tanımıyordu ve olayı da inkar ettiler…
Baba onlara  “oğlumun size ne kadar borcu varsa 4 katını ödemeğe hazırım” dediği halde onlardan da olumlu bir yanıt alamadı…
Bu olayların sonucunda artık doktorun oğlu açığa çıkacağını anlayan dış güçler toptan yok etme planını hazırladılar ve uşak olarak kullandıkları kişilere talimatı verdiler…
Sonuç:
Olayların geçtiği zaman diliminde olayları olduğu ve son talimatların verildiği zamandan 3 gün sonra Ankara’da bir eylem olur bu eylemde doktorun oğlu öldürülür.
Aynı zaman diliminde doktor yolda giderken bir ANADOL marka otomobil çarpar ve orada öldürüldü…
Yine aynı zaman diliminde doktorun evine hırsızlar girer kızının ve hanımının ırzına geçerek öldürülür…
Köyden gelen delikanlı Üniversite son sınıfta iken okulunu bırakır ve köyüne döner, 1980 yılında olan ihtilalden sonraki dönemde ortadan kayboldu…
Bir üniversite, bir bölücü terör odakları, bir dış istihbarat ajanları, bir tatil zamanında 2 aileyi nasıl bir anda bitirdiği bu gerçek olguda görünüyor…
Önlem alınmaz ise buna benzer olgularında yakında buna benzer olaylar ve olgular teknoloji yolu ile güncellenmiş olarak ülkemizde göreceğiz…
Yavaş yavaş üniversiteler karışıyor sorun ne olursa olsun üniversitedeki elemanlar öldürülüyor, TSK içinde oluşan oluşumlar ve olgular görünen iki yılda çok ileri düzeyde Cemaatin eline geçtiği su üzerine çıkmıştır…
2012 yılının son günü bu gün…
Tüm Türkiye yeni yılınız kutlu olsun…
Saygılar…
Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni…
Cessur Demirali GÜRSU
31-12-2012

Hiç yorum yok: