Perşembe, Ekim 03, 2013

Planlı Yasa Uygulamaları: (Bölüm -24-)



Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu
Savaş, Barış (13)
Saygın okurlarım,

Geçtiğimiz 30 Eylül, 1 Ekim, 2 Ekim 2013 günlerine sahaya yani sizlerin arasında bulundum at gözlüğü takmadan baktım da yine yeterince halk meydanlarda yok, çabuk unutuyoruz olan olguları, çabuk unutuyoruz yapılan baskı ve zulümleri, gördüm ki  herkes suskun ve tepkisiz

Narko-Terör olgusunu ve Halifenin gizli ordusu ile bağlantısını ben yazmıştım, okulların açıldığı bu ayda yine Narko-Terör faaliyetlerini arttırdı…

Değişik yönlerden değerlendirmeler medyada bu gün yayınladı, gizli izi bilinen ama bilinmezlikten gelinen bu insanlık suçunun iç yüzünü yazan Medya kurumu ben göremedim, manşet olarak güncel olay olarak bakıldı…

Bazı duyarlı halkımız yeterli olmasa da dün sokağa çıkıp andımızı savundu… 

Devrimci olan kişiler, Milliyetçi geçinen Kişiler, sosyalist, komünist, liberal, anti liberal, faşist, antifaşist, dinci, Atayistler; evet, tüm bazı şeyleri siyaset için konuşanlar dinliyor

Gazeteciler tehdit ediliyor, Af örgütü uyarıyor. Bunlar manşet olarak veriliyor. 

Yeterlimi? 

Seyretmek ve tepkisiz dinlemek bir yere kadar iyi bir şeydir, fakat fikrini düşünceni aktarmak daha iyi bir olgudur. Unutmayın sizler halksınız ve bu vatan sizlerin. Sizler korkup sustuğunuz sürece halkın yerine çoğu zaman  çıkar sahipleri yorum yaparak boy göstermelerine engel olamazsınız ve onları pis güncel politikalarına alet olursunuz…

Gördüklerim inanın beni korkuttu suskun halk ne yapar diye düşündüm…

Halk kısaca benim gördüğüm bazı kişiler hariç herkes suskun. İsyan kokusu aldım. Kontrolsüz güç güç deyidir…

Konuşarak tepkimizi doru bir biçimde güçleri birleştirmeliyiz. Sizler yani halkım susuyor, buda psikolojik ve ekonomik baskını bir göstergesi

İçi hava ile dolu bir balona baskı yaparsanız o balonu patlatırsınız. Balon patladığı zaman önce büyük bir gürültü çıkar, daha sonra bu gürültü yayılır…

Bu gürültüyü kontrol etmezseniz, kulaklar ve gönüler sağır olur, dağınık güç tek gürültü yapar. Zaman içinde değişik senaryolarla bu olgular unutulur. Etkili olması için devamlı ve sürekli, devamlı birlik olmak gerekir…

Konuşmanın tam zamanı, hatta konuşmak ve toplu halde düşünme ve bunu uygulamanın, çapulcu olarak eyleme geçmenin tam zamanı

Bu ülkede yapılan gizli darbeyi gören yok mu?

Düşünün, Atatürk, Devrimci değil miydi?

Düşünün, Atatürk, milliyetçi değil miydi?

Düşünün, Atatürk, Müslüman değil miydi?

Düşünün, Atatürk, Emperyalist devletlere savaş açıp ülkeyi bağımsızlığına kavuşturmadı mı?

Düşünün, Atatürk, Bu topraklarda yaşayan herkese Ya bağımsızlık, Ya ölüm demedi mi?

Düşünün, düşündükçe bana kızan olabilir, ben yine de, saygı duyarım. Çünkü ben bir Türk yazarıyım, ünvanlım ne olursa olsun ben bildiklerimi söylerim ve bunları karınca kararınca paylaşırım

Evet,

Din simsarları bana kızarlar, geleceği gören, gelecekte olacakları gören, olacaklar için önlem alan büyük bir kişilik sahibi olan, Mustafa Kemal Atatürk'ü ben ölünceye kadar savunurum. Ve din simsarı kim olursa olsun onu eleştiririm, kalemimi satma, habise, mezara bile girebilirim, ben işte böyleyim...

Şaka yapmıyorum, sizle halkım nasılsın, yüzünüz gülüyor mu, günleriniz tozpembe geçiyor mu?  

Ben düşünüyorum, halkım sizlerde düşünün, Atatürk niye geçmişte kılık kıyafet üzerinde bu kadar durdu, medeniyet niye kılık kıyafetle aynı olur, kara çarşafla kadınlarımız hür ve bağımsız olamaz dedi…

Halkım lütfen düşünün, Atatürk niye, şimdiki zaman diliminde bize medeniyet dersi veren ülkelerden önce kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı verilmesine önderlik yaptı?

Düşünmek göreceli bir kavramdır, ileriyi görmek, ilerde olacakları bilerek önlem almak ise bir bilim ve bunu kavramaktır. İşte Atatürk bu kavramı çok iyi tahlil etmiş bir dünya lideri olarak kadınlar üzerindeki baskıyı kaldırmaya uğraşmıştır ve bunu başarmıştır. Şimdiki zaman diliminde bu başarıyı hiçe sayan bir zihniyet ile yönetiliyoruz ve susuyoruz, savcılarımız Türk savcısı olduklarını unuttular ve susuyorlar, korkuyorlar. 

Buna nazaran Türk halkı sindirilmiş bir vaziyette susuyor…

Adımızı okumak suç sayılıyor. Ufacık öğrenciler tehdit ediliyor ve halkımız susuyor…
Türk olmak ve Türk kelimesinden korkanlara esir olduk, bu ön görü değil geçeğin ta kendisidir…             

1978-1980 arasında değişik senaryolarla bu korku bir kere daha Türk ulusu üzerinde denenmiştir ve de şimdileri bu senaryonun acılarını çekerek değişik senaryolarla din simsarlığı yapılarak halkımız sindirildi, korkutuldu…

Hikâyemizde takip edenler bilirler iki gençten söz etmiştim,  kendi varlıkları olan bir çocuğu büyütmek, korumak ve kollamak için yaşam savaşı veriyorlardı…
Zaten doğan çocuklarını adı SAVAŞ koymalarının nedeni de buydu…

O yıllarda şimdiki oluşum gibi, bu oluşan olgudan korkmamak mümkün değildi, çünkü onlar anne ve baba idi, korkuyorlardı,  yine de hayat devam ediyordu…
Zaman geçmiş 1980 yıl olmuştu…

11 Eylül Perşembe gün öğleden sonra annenin bir kere daha doğum sancıları başladı…
Önceki sefer Savaşı evde doğurmuş ve anne sıkıyönetim olduğu için çok zorluk çekmişti, bir başka hayat, çocuk geliyordu. Hemen eşini ardı. Eşi yarım saat sonra geldi.  Sancılar artmıştı, eşi iki yaşındaki Savaşı alarak ve de zar zor taksi bularak hastaneye üç kişi olarak gittiler…
 Savaş’ın annesi doğumhaneye alındı. Savaş ağlıyor babası ne yapacağını bilemiyordu.
Oradan bulunan hemşire Savaş’a biberon ile süt vermesini söyledi baba hemen yakın bir eczaneden gidip biberon ve bakkaldan Atatürk çiftlik sütü aldı, sütü açtığında içinde bir hama böceği gördü, hemen yakındaki Hıfzıssıhha merkezine götürdü ve tahlil yapılmasını istedi.

Tahlil sonucu sütü şişesinin ağzı açıldığı için daha sonraki kasım ayında verildi. Sonuç mikrop yok dendi…

Baba başka süt alarak hikayemizin geçtiği zaman diliminde hızlıca hastaneye geldi…   

Hemşirenin yardımı ile süt verdi, atını değiştirdi, Savaş sakinleşmişti, zaman geçmek bilmiyordu, doğum daha olmamıştı…

Bir ara Savaş uyuya kaldı babasının da gözleri kapanıyordu yaklaşık 12 saat hastanede doğumu bekliyorlardı…

12 Eylül 1980 Cuma günü, sabaha karşı bu çiftin bir oğlu daha dünyaya geldi, hastanende iken sokağa çıkma yasağı olduğunu öğrendiler, askeri darbe olmuştu…
Bu iki sevgili çift, hem önceki yaptıkları, karıştıkları olaylar yüzünden başlarına geleceklerden korkuyor, hem de olaylar durulur diye sevinmek istiyorlardı…
Sevinmekten bile korkanlar sevinemezler diki

Çünkü sevgisiz bir toplumda sevinmek, sevmek ve de sevinmek olmazdı, olamazdı…

İşte yapılan o zamanki ve şimdiki yapılan psikolojik senaryoların ana teması bu idi…

Sindir ve korkut.

Her zaman ve şimdiki zamanda Türkiye’de yapılan senaryo bu…

Kendimize soralım, öz eleştiri yapalım…

Artık korkup sorunlardan kaçmak mı?

Yoksa sorunların üzerine gitmek mi?

Şimdiki zaman diliminde önümüze konulan bu senaryoyu dikkatle düşünmemiz gereken olgu 2013 yılını sonlarına gediğimiz bu günle de kendimize soracağımız sorular budur…

Bölüm Sonu…

Rogg & Nok Genel yayın Yönetmeni…

Cessur Demirali GÜRSU


  

Pazartesi, Eylül 30, 2013

Planlı Yasa Uygulamaları: (Bölüm -23-)


Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu
Savaş, Barış (12)
Saygın okurlarım,

30 Eylül 2013 tarihinde saat 11 de gizlenen ileri demokrasi paketi açıklanıyormuş güler misin, ağlar mısın?

Demokrasi tek bir kişinin dediği ve o faşizan tavırları ile halkı din, mezhep, ırk, dil ayrımına sürükleyen bunları yaparken bolca yalan söyleyen, bu olguları körükleyen bir kişilik sahibi olmayan yabacı uşaklığına soyunan bir kişinin ağzından açıklanıyor…

Halife çıplak, diye bağırıyorum, gören, işiten var mı?

Halktan bu sözde demokrasi paketi yapım aşamasında gizleniyor, sebebini bilerek dürüst ve korkmadan yazan var mı?

Sözde demokrasi için yapılan işlemler fark edilmesin diye bir sürü yan senaryolar geçmişte medyaya verilerek yapısal planlı yasa uygulamaları yapılıyor, sorgulayan kaç kişi var?

Zavallı medya bunlara kanarak gösterilen senaryoya ortak olarak halka gösteriyor, tüm halk (aptal olmuş) uyuyor da bu oluşum olmuşta benim haberimi yok?

Tüm siyasi ortamdaki sözde milletvekilleri kendine pay çıkararak siyasi söylemler yaparak çıkar sağlanmaya çalışılıyor, olgusunu tek ben mi görüyorum?

Mantıksızca bunu adı “Demokrasi” oluyor, bu mantıklı diyen var mı?…

Ben bu paketin demokratik bir paket olduğuna inanmıyorum, inana inan bilir saygı duyarım, yalnız bu demokratik paketin oluşumuna geniş açı ile bakıldığında dayattırma paketi olduğunu veya ilerde olacağını görebilirsiniz, desem inan olur mu?

Günle günleri kovalarken 27 ve 28 Eylül 2013; Cuma ve Cumartesi günleri sizleri bilme fakat en azıdan benim içi çok zor geçti İki Cumhuriyetçi, iki vatanseveri bu millet sonsuzluğa uğurladı…
Ben ne kadar üzüldüysem de, timsah gözyaşları dökenler de üzüldüklerine eminim. Bu timsah gözyaşı dökenler; hem Cumhuriyetçi hocamız Turgut Özakman hem de bir gün önce bu pis dünyadan uğurladığımız devrimci Tuncel Kurtiz hakkında yapılacak Planları ve yasal uygulamaları suya düştüğünden üzüldüler

Hikâyemizde belirtilen 1978 – 1980 arasını ve daha önceleri kendilerinden ödün vermeden, özünden bu hikayeni içinde bir yerlerde olan, bu kişilik sahibi üstatlara sonsuzlukta rahat uyumalarını dilerim, yakınlarına sabır ve onları unutmamalarını temenni ederim…    

Hikâyemizde o yıllarda dış güçler şimdiki oluşumda olduğu gibi; düşünüp plan ve projeler kurarken bir taraftan silahlar dağıtılıyordu.  Potansiyel güç olan gençleri birbirlerini öldürmek için.  Fikirsiz, düşüncesiz tek olarak öldürme üzerine yoğunlaştırılmış yapısal fikirlerle, planlar, kuramları, kurmaları için gizli ve bilini örgütler çalışıyordu ve bir ders gibi ülkemizde taraf yaptıkları geçlere aynı yerden emir alarak, sözde ayrı ideolojik bilgiler toplumu karıştırmak için sanki olumlu bir düşünce yapısı gibi,  aynı düzeyde bu desin verilmesi sağlanıyordu

Diğer yandan koalisyon ortağı olan ve daha sonra ülkenin başına gelecek felaketleri hazırlamak için din odaklı partiye olağan üstü yardım ve destek gizli kapılar ardında veriliyordu…
Asıl vurucu güç olarak bu din odaklı potansiyel güç gizlice hazırlandığı hikayemizde yer alıyordu. Bu hazırlıklar büyük bir gizlik içinde yapıldığı yine hikayemizde vurgulanıyordu, bu geleceğe yönelik operasyon sürerken, bunu yanında o yıllarda silahlı terör örgütünü destekleme planları da gündemdeydi…

Çünkü bu iki plan bir gün gelecek kesişecek ve bundan rant sağlayacak devletler hikayenin sonunda Türkiye’yi rahatça parçalayabilecekti…
Bu olgu uzun vadeli ve kesin çözüm olarak dikkatli ve devamlı olarak güncel senaryolarla desteklenen yapıda yapılması istihbarat olanakları ile desteklendi vurgusu da hikayemizde ön planda bulunuyor.

Evet,

Hikâyenin sonunda bu şerefsiz oluşum altında olan bu olgu başarılı olur ise sonunda Türkiye diye bir şey kalmayacaktı

Hikâyemizde zaman böyle ilerlerlerken tek çocuğu olan bir aile vardı. Baba 23, anne 22, yaşında üniversitede okurken çocukları doğmuştu…

Bu iki sevgili üniversite çağlarında birbirlerini sevmişlerdi, üniversitede ve daha sonra belli ideolojik kavganın içinde hayatlarını sürdürüyorlardı…

Bu gençler, kendi varlıkları olan bu çocuğu büyütmek, korumak ve kollamak için yaşam savaşı veriyorlardı…

Zaten doğan çocuklarını adı SAVAŞ koymalarının nedeni de buydu…

Bölüm Sonu…

Rogg & Nok Genel yayın Yönetmeni…

Cessur Demirali GÜRSU 


  

Cumartesi, Eylül 28, 2013

Planlı Yasa Uygulamaları: (Bölüm -22-)


Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu
Savaş, Barış (11)
Saygın okurlarım,

Benim yazılarımı takip edenler bilirler. Cuma günlerini ben çok önemserim, çünkü hafta sonunda yapılacak gizli operasyonları gizlemek için ve medyayı yönlendirmek için geçici senaryolar Cuma günleri gündeme gelir ve gelecek hafta ortasına kadar geçen haftanın olayları tartışmaya açılır. Diye çoğu zaman yazmışımdır…

Yazıyorum fakat ben dinlenmiyorum, beni dinleyenler işlerine geldi mi beni dinliyorlar, buda hiç olmasa da iyi bir olgu olarak görüyorum...

Siber suçlar ile uğraşanlar, beni takip etseler belki bir şeyler daha öğrenirler, suçlu olmak veya olmamak, suçu bulmak veya bulmamak, işte siber suçlardaki asıl mesele bu !!!

Ben tüm suçluları bilemem. Fakat gördüğümü olasılık olarak tarif ederim. Bu olasılıklar, kuvvetli olup olması okuyucuların takdirine bırakırım, birde beni takip eden yasal olguların takdirine bırakırım. Somut olgulardan yararlanıp yaralanmamak onların sorunu. Deyip yazarım, çünkü söz uçar, yazı kalır

24 Eylül 2013 tarihinde yazımın başında “Bazı olgular vardır ki zaman içine yayılır, bazıları zaman içinde unutulur. Bazı operasyonlar ise bilinçsiz olarak hedef saptırmak olarak bilinçli yapılır, buradaki ince çizgiyi bilmeden medya bu psikolojik operasyonların üzerine gider.


Son olarak 1453 operasyonları bunları işaret ederek örnek teşkil etmektedir” yazmıştım 27 Eylül 2013 yılında spor ile başlayan hedef saptırmak operasyonları başladı, bu operasyonun doğruluğu tartışılır. Fakat 1453 operasyonundan sonra yapılması manidar değil mi sizce?

Bunun yanında soyut ve somut kanıtlar doğrultusunda Planı Yasal olgulardan çoğu zaman bahsettim yine 27 Eylül 2013 tarihinde gezi olayları ile ilgili olarak gaz maskesi ve deniz gözlüğü gibi kendini savunma araçları silah olarak kabul edilmeyip tutuklamanın soyut delil olduğu mahkeme karı ile açıklandı, işte bu somut bir olgudur…

Hikâyemize geri dönelim ve zaman tünelinde biraz daha ilerleyelim; Hikâyenin aktarıldığı 1978-1980 yıllarında hikâyemizde dikkat çekici cümleler şunlar: “Fikir için ölmek gerek” olgusu tüm gençlere genlerine kadar “yavaş yavaş zehirli tutku akımları”. Bunu destekleyecek operasyonları yapılarak gençlerin akıllarına sokuluyordu. “fikir fikirle yenilemez” deniyordu. “fikir ve düşüncele silahla bir arada yürü”,  “zamanı gelince, dana sonra silahsız politika yapılır”, “şu aşamada kesin çözüm silahlı mücadele” deniyordu…

Bu söylemler ileriye yönelik oluşumlardıDoğu, Güneydoğu bölgelerimizde bu olgu değişik yönlerden bilgisiz halka bilinçlendirme bahanesi ile o yıllarda aktarılıyordu. O yıllarda sanki Ankara'nın ortasından bir çizgi çizilmiş gibi Doğu ve Batı için ayrı politikalar üretiliyorduPratikte politik olarak da ayrım o yıllarda başlamıştı. Gerçekte bilinmesi gerek somut olgu ise unutulmuş veya unutulmaya çalıştırılmıştı. Bu operasyonda Ulus ve üzerinde yaşana insanlar vatan sevgisinden uzaklaştırılıyordu.

Bu vatanı oluşturan kişiler, bir bütün olduğu unutturulmaya çalışıldı ve günümüzde bu operasyonların meyvelerini toplayan siyasetçilerimiz türetildi...

Hikâye bu ya, oluşum operasyonları o yıllarda koalisyon hükümetlerince organize edilmesi için bazı siyasi görünümdeki kişiler yavaş yavaş, T.B.M.M’ ne sokuldu. Daha sonraları bunların önerileri ile değiş zamanlarda değişik ortamlarda halkı şimdiki isyana teşvik edecek siyasetçiler dış odaklı olarak üretildi. Bunların çoğu dış ve iç istihbarat kurumlarının organize ettiği kişilerden oluştu...

Bilgileri Hikâyemizde veriliyor; bunun yanında günümüzde bu kişiler hâlâ faaliyette oldukları da iddialar arasında yer alıyor…
Evet, hikâyenin geçtiği o yıllarda doğuya yatırımlar ve eğim olanakları tam verilmemesi için bazı ideolojik baskılar şimdiki oluşumu hazırlamak için yapılıyordu iddialarında hikâyemizde yer buluyor…

O yıllarda halk devletine küskün ve bitkin durumda. Özellikle şimdiki oluşum için bıraktılar tohumlar, geride yapılmak istenen senaryoları oluşturup planları yapılıyordu…
İkinci aşamaya gelmek için zaman ve olguların oluşması bekleniyordu acele etmeden olgular yavaş yavaş oluşturmaya çalışıldı “Asıl olgu olan senaryosunun hayata geçirilmesi için istihbarat çalışanlarından gelen uyarı: “Henüz vakit var.” Uyarısı ve fikri, bunu destekleyecek düşünce yapısı hâkimdi…

Saygılar…

Bölüm Sonu…

Rogg & Nok Genel yayın Yönetmeni

Cessur Demirali GÜRSU

Salı, Eylül 24, 2013

Planlı Yasa Uygulamaları: (Bölüm -21-)


Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu

Savaş, Barış (10)

Saygın okurlarım,

Bazı olgular vardır ki zaman içine yayılır, bazıları zaman içinde unutulur. Bazı operasyonlar ise bilinçsiz olarak hedef saptırmak olarak bilinçli yapılır, buradaki ince çizgiyi bilmeden medya bu psikolojik operasyonların üzerine gider.

Son olarak 1453 operasyonları bunları işaret ederek örnek teşkil etmektedir

At gözlüğü tarak baktığımızda soyut olarak halifelik sistemini halkın beynine yayan görünmez güçler ama görünür güçler tarafından yapıldığını kendi anlayışımızla söyleyebiliriz, bu bir yede dorudan gördüğümüz somut olgudur…

Fakat madalyonun arka tarafını görmemizde gerekir.

Planlı yasal olgular kullanılarak yasal statü ile yapılan, organize edilen hedef saptırmak için kullanılan örgütler sanal ortamda toplanırlar. Bunlar bir grupta bulunmazlar ayrı ayrı gruplarda bu kişiler bulunurlar, bu kişileri ayırmak çok zordur, çünkü kendilerini çok güzel gizlenmiş, her olguda değişik zamanlarda değişik ortamlarda, tek eden yönetilen, kökü tohumlardır. Bunları ağaç dallarına benzetmek gerekir, bu ağaç dalları kötü tohum vererek, ortamı gereksiz yere işkâl ederek kendilerini göstermeden amaçlarına ulaşırlar…

Alınan bir mesajla bir önceden bilgileri verilen değişik gruplardaki anlamsız ama anlamı olan resimler ile tüm önceden organize edilmiş bu kişiler ortaya çıkarılır. Fakat bunları bilinçsizce yapılmış birkaç kişinin işi olduğu söylense de, yine de arka kapılar ardında planlı bir organizasyonu olduğu olasılık içinde unutulmamalıdır
Gelelim yıllar öncesindeki hikâyemize…

Geçtiğimiz günlerde 12 Eylül olgusu tekrar gündeme gelmişti, sonraki günlerde somut olarak 1453 grubu ve faaliyetleri gündeme geldi bunu oturup tarafsız olarak düşünmemiz gerek…

Hikâyemiz 1978-1980 arasında geçiyor,  Demokrasiye, Sosyalizme, Komünist sisteme inanan, Kemalist sistemi savunan, milliyetçi faşizmi ön planda tutan, Emperyalizmi, küresel ekonomik sistemi tartışmaya açan, bu tartışmaları yapan benim dostum ve yoldaşım olan arkadaşlar, şimdini olgun oluşumda gördüğüm dostlarımız, tanıdıklarım. Belki biraz yaşça büyük delikanlı kesimi. Bu fikir ve diğer yapılan olumu veya olumsuz eylemleri “döneklik” yapan olarak gördüğümüz veya kendilerini ve yetiştirdikleri gençleri Siyaset dışında uğraş veren, bu uğraşlar sonucu siyasetle uğraşmayan, siyasete soğuk bakmalarını yıllar içinde adede eden ( apolitik ) biçimde yetiştiren kesim.  Hayattın koşturması içinde unuttuğumuz veya hatırlamaktan çekindiğimiz hikâyemiz olarak da görebilme şansımız var…

 İşte bu bizim 1960-1980 yılları arasındaki gençliğin üzücü ve düşündürücü hikayemizdir..
Hepimiz bu hikâyenin bir bölümünde bulunuyoruz…

İstemesek de,  istesek de; evet, olumlu veya olumsuz olarak hepimiz ortak olarak bu hikâyenin içindeyiz.

O zamanki gençler,  genç oldukları çağlarda; bazı dostlarımızı silahlı mücadeleyi seçmek zorunda dış istihbarat olgusu içinde bıraktılar, bunun sonucunda fikir ve düşünce ile başlayan bu akım yine dış ülkeleri istihbarat yolu ile yaptıkları operasyonlar çerçevesinde silahlı mücadele içine girdi…

Yine kullanılan gençler olmuştu, suskun ama sinirli isyana dönük bir halk ortaya çıkarıldı ve o zaman diliminde bu soğuk savaş yıllarında 12 Eylül darbesi dış istihbarat tarafından önerildiği şekilde yapıldığı olasılıklar içinde bulunduğu hikâyemizde belirtilen oluşumlardan biri olarak göze çarpıyor…

Silah ticareti o yıllarda Türkiye’de tavan yapmıştı. Bu oluşumdan rant elde eden kişilerin sayısı tam olarak bilinmiyordu.  Olasılık dâhilinde çoğu şimdinin ünlü iş adamları oldukları da hikâyemizde belirtilen başka bir gösterge olarak gösteriliyor. Kanlı para sonraları adam olarak görünen, adamları şirketleri ve mevkileri sayesinde şimdileri sayın olarak tanımamız için operasyonlar o zaman diliminde yapıyordu, daha sonraları bular Narko-terör olgusu içinde örgütlere maddi olarak yardım edecek kişiler olması yine olasılıklar içinde hikâyemizde görülüyor…

Yakın tarihimizdeki; Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve daha önceki cinayetlerinin ardındaki olgular bu yapı içindeki somut olaylar karışmış ama ispat edilemeyen kişi ve kurdukları gruplar olduğu, şimdiki zaman dilimindeki dini sömüren oluşumunu baş aktörleri oldukları ve o kişiler ile dış ve iç istihbaratın senaryoları sonucu değişik versiyonlar halinde oluştuğu yine olasılıklar dâhilinde görüldüğü öne hikâyemizde öne sürülüyor.

Kısaca her olgu birbirini tamamlayan dizi psikolojik yönden istihbarat olanakları ile yapılan senaryolardan oluştuğunu bilmemizi hikâyemizde vurgulanıyor…

O zaman diliminde potansiyel gücü olan gerçeklik yine genç kuşaktı..

Bunun yazılmış bir hikâye olduğunu söylemek zorundayım, çünkü yapılan işlemler istihbarat olgusu içinde çok gizli ve gizli kapılar ardında saklanan operasyonların hikâyesidir bu…

Daha önceden yazdığım gibi hikâyeler zaman içinde kendi ideolojik ortamında her kesim için geçerli olarak siyasi yönden abartılır veya olmuş gibi aktarılır, bu hikâyeler geçek hayattan alınmış hikâyelerdir. 

Bu hikâyeye inanıp inanmak sizlere kalmıştır…

Yukarıdaki paragrafta belirtiğim gibi hikâyeler geçek hayattan esinlenerek yazılır, hikâyeler ne kadar gereceğe yakın olursa, olayları kendi bakış açımızdan, en önemlisi geniş açıdan bakmamızı sağlar.

Saygılar…

Bölüm Sonu…

Rogg & Nok Genel yayın Yönetmeni

Cessur Demirali GÜRSU 

Pazar, Eylül 22, 2013

Planlı Yasa Uygulamaları: (Bölüm -20-)


Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu

Savaş, Barış (9)

Geçen yazı dizilerimde başladığım hikâyeye devam etmek için önce kendime bazı sorular sormam gerekti, bu sorular benimle ilgili olduğundan sizlerle paylaşmayı şimdilik uygun gördüm.

İlerde bir gün yazdığı tüm yazılar hakkında konuşulur ise ben haber vermeden önce kendime kendimin nasıl davrandığımın binmesini istiyorum…

Bindiği üzere zaten hikâyeler günlük olgulardan oluşur, hikâyeyi size anlatan, yazan kişinin duygularını, düşüncelerini sanki o zaman diliminde yaşıyormuş gibi sizlere aktarması gerekir…

Haber verirken duygulara yer verilmesi doğru bir davranış mı?

Habere veya yoruma yorum yaparak onu okurlar ile paylaşamak doğru mu?

Günlük olaylar ile hikâye türünde verilen haberlerin ne kadarı geçek, ne kadarı kurmaca olmalı?

Haber direkt veya endirekt vermek için kullanılacak yöntemler ve yöntemsizlikler arasındaki ince çizgiyi kim koyar?

Herhangi bir haberi iyi veya kötü olarak değerlendirdikten sonra günlük olayların arasındaki haber bağlantısını haberci mi, okuyucu mu kurmalı?

Haberci mi, yoksa okuyucumu haberi ve haberciği yönlendirmeli…

Bunun tam tersi olarak haberci okuyucuyu yönlendirebilir mi?  

Kısaca iki kişi arasındaki bağ nasıl olmalı, haberde haberci fikir mi vermeli, fikir mi almalı?
Bir habercin hikâye yazarsa giriş kısmı çarpıcı olmalı uzun olmamalı derler...

Benim gibi olanlar büyük yazarların yanında yaptığım haberler ile haberci bile sayılmam, fakat kendime güvenirim, şahsiyetimden taviz vermem, zorda kalmayınca kendimi ön plana sokmam, haber ve haber bulmak grup işidir, kimse tek başına haber yaratamaz…

Ve de ben bir kişi olarak hikâye yazarsam giriş bölümü böyle olur.
Kusura bakmayın, ben haberi haber olarak vermem. Habere ilginç çarpıcı manşet atmam, okurlarım kim olursa olsun saygısızlık yapmam, okuyucu içeriği ve haberi en başta bilmeli, sürükleyici olsun diye, anlaşılmayan kısa öz cümleleri ben kullanmam, herksin bir yoğur yiyişi vardır.

Haber Detayda saklıdır, düşünmek ve fikir yürüttürmek haberin doğruluğunu gösterir…  
İşte hikâyemiz böyle bir şey

Barış ve Savaş kardeşlerin hikâyesi bu…

Yanlı mı yazılmalı, yoksa yaşanmış olmalı, hikâyenin içeriğine dikkat edilmeli mi, yoksa hayal 
ürünü olarak sizleri oyalamak mı habercilik?

Saygılar…

Bölüm Sonu…

Rogg & Nok Genel yayın Yönetmeni

Cessur Demirali GÜRSU

Perşembe, Eylül 19, 2013

Planlı Yasa Uygulamaları: (Bölüm -19-)




Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu

Savaş, Barış (8)
Saygın okurlarım,

Sanal ortamda bulunmak soyut bir kavramı ifade eder, somut olarak bir kişiyi bir kurumu tanımak veya onun ile iş yapmak ise, onu şahsen tanımanız gerektirir…

Bu gereksim ise somut bir kavramdır, bilgisayardan yapılan hiçbir iş somut olarak görünmez…

Daha sonra yaşamımız içinde gördüğümüz kişiler; soyut fikirleri benimsemiş olan lider kadrosu doğal olarak somut bir şekilde ortaya çıkarıla bilinir. Geçmişte olduğu gibi soyut olarak asıl düşünce ve davranışları belli olsa bile, kimse önceleri o soyut kavramlara bağlı kişileri önemsemez. Buda bizlerin somut olarak hata yapmış olduğumuzu gösterir…

İşte önemsemediğimiz böyle insanın benlik duygusu ön plana çıkar, bu benlik duygusu altında diğer bir anamı,  yazımızın konusunda yer alan planlı yasal uygular çerçevesinde siyaseti somut bir şekilde bu insanlar soyut olarak yaparlar…
Bu siyaset görüşündeki kişilerin düşünce ve duygularını bastırmak için bir sürü sanal soyut politik fikirler üretirler…

Bunları ası amaçları kendilerince gerçekleşmiş gibi söylevler yaparlar. Baskı ve yerinde zulüm ile karşı somut fikirler çoğu zaman suskunluğa döner. Bunu fırsat bilen ve çevresini susturan insan benlik soyut duyguları ön plana çıkardıkları da geniş açıdan bakınca görülür. Görülen somut olgular çerçevesinde o önceleri kedimize güvenim önemsemediğimiz kişiler (Recep Tayip Erdoğan ve din simsar olan benzeri gibi) bulunduğu mevkiyi kullanarak, benlik duygusu içinde günümüzde olduğu gibi ülkesini satar veya kendi çıkarları doğrultusunda soyut kavramlar içinde ülkeyi yönetir, bunu yanı sırada kendi malıymış gibi bulunduğu memleketi satışa çıkarır

En başta medya yabancı ortaklara satılır, özel televizyonlardaki yapılan dizilere destek verilerek hükümet politikaları senaryo halinde bilinçsiz halkın kafası karıştırılır, (Kutlar Vadisi, Sakaya Fırat dizileri somut örnek olarak görülür)…

Daha sonra ekonomik olarak devlet ve finansal kaynakları dış güçlerin ön gördüğü şekilde yavaş veya hızlı bir şekilde tüketilir, (Yabacı ortaklı bakalar ve tam olarak yabancı kökenli bankalar ülke piyasasına girerek ucuz kredi bahanesi ile halkı parasız ve yoksul olması)…

Yandaşlarına devlet ihaleleri ile peşkeş çekilmesi ve bunların sonunda dış istihbarat güçlerin ülkede söz sahibi olmaları somut delilerdir…

Bu baskı ve zulümleri göstermemek için manevi din duyguları sözcüklere katılarak çoğu zaman din mezhep ayrımını bu kişi ve kurumlar yaparlar. Bu insan veya kumsal olarak faaliyet gösteren (F. Gülen cemaati örnek teşkil eder)  veya bu Faaliyetle içinde oluşmuş dış kökenli istihbarat elemanları ülkenin her yerine gizlice sokulur. Ve önceden önemsemediğimiz kişi ve kişilerin yanındaki çalışan kişiler politik çıkarlar için ülkede yaşayan topluma kin nefret tohumlarını adapte edilmek için yapısal, yapay, planlı yasal düzenlemeler üzerinde çalıştıkları somut delil olarak geniş açıdan bakılınca görülür

Bunu yanında faşizan eylemler ve eskilerin faşist görülen kesimi ulusalcı olarak lanse edilir. Ülkede huzur kalmayacağını görülür, bunu fırsat bilen dış istihbarat olgularının senaryoları daha kuvvetli olarak ülke gündemine girer ve bunları bilen ve duyuran kişiler hukuk çerçevesinde cezalandırılır, veya öldürülür, (siyasi yazar ve gazeteciler somut örnektir), artık herkes onların yaptığı soyut yasaları somut muş gibi kabul eder, yasa yapıcı ve uygulayıcıları arasında soyut sıkı bir bağ kurulur. İşte Planlı Yasal Uygulamalar burada devre girer…

Korkmadan somut olarak söyleyecek olursak; şu anda ülkemiz ve çevredeki komşularımız yavaş yavaş bölündü, bunu yansımaları sonucu çevre ülkeler ve ülkemiz parçalanma aşamasında…

Yine somut olarak düşünürsek; birlik ve beraber olmaz isek dış istihbarat ve iç yandaş istihbarat odaklarının önümüze koyduğu savaş ve siyasi oluşum altıda Türk halkı eziliyor, amaçlarına engel olunmaz ise çok yakında bu amaçlarına ulaşacaktır.  Yapay, yapısal planlı Yasal uygulamalara geniş açıdan bakılınca bu olguyu somut delileri görebilirsiniz…

Geçmişimize ve kendi geleceğimize benim açımda bakıyorum, pozitif düşünmeye gayret etsem de bunu başaramıyorum…

İşte o zaman pozitif düşünmeden gördüklerimi düşününce şimdiki gündemi daha net görebiliyorum…

Kimse darılmasın lütfen “ben bu şimdi sahnelenen filimi daha önceki eski versiyonunu” gördüm, şimdileri sanal düzende bu eski sürümü düzenlenerek akıl tutulması yaşanıyor, allanıp pullanması sonucu yeni bir filim gibi gösterilmeye başlandı…

Savaşın askıya alınması ve Halifenin hedef saptırma girişimi olması olasılıktır diye daha önceki yazımda yazmıştım…

İnanın en büyük istediğim şey hata yapıp savaş çıkma olasılığın yazmam olsun.

Dilerim tümüyle yanlış bilgi sizlere vermiş olayım...

Her şey tozpembe olarak görmemek için at gözlüğü takmamış olayım…

Olayım ki herkes geniş açıdan bakarken, ben dar açıdan kendimi yazmış olayım…
Dilerim  tek suçlu yine ben olayım…

İnanı razıyım, barış olacaksa ben cezalandırılmayan da hatta ölüme razıyım.

Evet,

İnanın özgürlükler ve ülke barışı için her türlü şey bana gelsin, razıyım ve soyut olarak, duygusal olarak bunu istiyorum…  

Somut olarak benim isteklerimi yazdığım yazıları çürütecek biri varsa ona da saygı duyarım...
Saygılar…

Kendi düşüncelerim ile ilgili yazımın bu kadar fakat Planlı Yasal Uygulamalar devam edecektir, bu olgu içinde Barış ve kardeşi Savaş'ın hikayeleri gelecek yazı dizimde...

Saygılar...

Bölüm Sonu…

Rogg & Nok Genel yayın Yönetmeni

Cessur Demirali GÜRSU