Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu
|
Savaş,
Barış (13)
Saygın
okurlarım,
Geçtiğimiz
30 Eylül, 1 Ekim, 2 Ekim 2013 günlerine sahaya yani sizlerin arasında bulundum
at gözlüğü takmadan baktım da yine yeterince halk meydanlarda yok, çabuk
unutuyoruz olan olguları, çabuk unutuyoruz yapılan baskı ve zulümleri, gördüm
ki herkes
suskun ve tepkisiz…
Narko-Terör olgusunu
ve Halifenin gizli ordusu ile bağlantısını ben yazmıştım, okulların açıldığı
bu ayda yine Narko-Terör faaliyetlerini
arttırdı…
Değişik yönlerden
değerlendirmeler medyada bu gün yayınladı, gizli izi bilinen ama bilinmezlikten
gelinen bu insanlık suçunun iç yüzünü yazan Medya kurumu ben göremedim, manşet olarak güncel olay olarak bakıldı…
Bazı
duyarlı halkımız yeterli olmasa da dün sokağa
çıkıp andımızı savundu…
Devrimci olan
kişiler, Milliyetçi geçinen Kişiler, sosyalist, komünist, liberal, anti
liberal, faşist, antifaşist, dinci, Atayistler; evet, tüm bazı şeyleri siyaset
için konuşanlar dinliyor.
Gazeteciler tehdit ediliyor, Af örgütü uyarıyor. Bunlar manşet olarak
veriliyor.
Yeterlimi?
Seyretmek ve tepkisiz dinlemek bir yere kadar iyi bir şeydir, fakat fikrini
düşünceni aktarmak daha iyi bir olgudur. Unutmayın sizler halksınız ve bu vatan
sizlerin. Sizler korkup sustuğunuz sürece halkın yerine çoğu zaman çıkar sahipleri
yorum yaparak boy göstermelerine engel olamazsınız ve onları pis güncel politikalarına
alet olursunuz…
Gördüklerim
inanın beni korkuttu suskun halk ne
yapar diye düşündüm…
Halk
kısaca benim gördüğüm bazı kişiler hariç herkes suskun. İsyan kokusu aldım. Kontrolsüz güç güç deyidir…
Konuşarak
tepkimizi doru bir biçimde güçleri
birleştirmeliyiz. Sizler yani halkım susuyor, buda psikolojik ve ekonomik baskını bir göstergesi…
İçi hava
ile dolu bir balona baskı yaparsanız o balonu patlatırsınız. Balon patladığı zaman önce büyük bir
gürültü çıkar, daha sonra bu gürültü yayılır…
Bu gürültüyü kontrol etmezseniz, kulaklar ve
gönüler sağır olur, dağınık güç tek gürültü yapar. Zaman içinde değişik
senaryolarla bu olgular unutulur. Etkili
olması için devamlı ve sürekli, devamlı birlik olmak gerekir…
Konuşmanın tam
zamanı, hatta konuşmak ve toplu halde düşünme ve bunu uygulamanın, çapulcu
olarak eyleme geçmenin tam zamanı…
Bu ülkede
yapılan gizli darbeyi gören yok mu?
Düşünün, Atatürk, Devrimci değil miydi?
Düşünün, Atatürk, milliyetçi değil miydi?
Düşünün, Atatürk, Müslüman değil miydi?
Düşünün, Atatürk, Emperyalist devletlere savaş açıp
ülkeyi bağımsızlığına kavuşturmadı mı?
Düşünün, Atatürk, Bu topraklarda yaşayan herkese Ya
bağımsızlık, Ya ölüm demedi mi?
Düşünün, düşündükçe bana kızan olabilir, ben yine
de, saygı duyarım. Çünkü ben bir Türk yazarıyım, ünvanlım ne olursa olsun ben bildiklerimi söylerim ve bunları
karınca kararınca paylaşırım…
Evet,
Din simsarları bana
kızarlar, geleceği gören, gelecekte olacakları gören, olacaklar için önlem alan
büyük bir kişilik sahibi olan, Mustafa Kemal Atatürk'ü ben ölünceye kadar
savunurum. Ve din simsarı kim olursa olsun onu eleştiririm, kalemimi satma,
habise, mezara bile girebilirim, ben işte böyleyim...
Şaka yapmıyorum, sizle halkım nasılsın, yüzünüz gülüyor mu, günleriniz tozpembe geçiyor mu?
Ben
düşünüyorum, halkım sizlerde düşünün, Atatürk
niye geçmişte kılık kıyafet üzerinde bu kadar durdu, medeniyet niye kılık
kıyafetle aynı olur, kara çarşafla kadınlarımız hür ve bağımsız olamaz dedi…
Halkım
lütfen düşünün, Atatürk niye, şimdiki
zaman diliminde bize medeniyet dersi veren ülkelerden önce kadınlarımıza seçme
ve seçilme hakkı verilmesine önderlik yaptı?
Düşünmek göreceli bir
kavramdır, ileriyi görmek, ilerde olacakları bilerek önlem almak ise bir bilim
ve bunu kavramaktır. İşte Atatürk bu kavramı çok iyi
tahlil etmiş bir dünya lideri olarak kadınlar üzerindeki baskıyı kaldırmaya
uğraşmıştır ve bunu başarmıştır. Şimdiki zaman diliminde bu başarıyı hiçe sayan bir zihniyet ile yönetiliyoruz ve
susuyoruz, savcılarımız Türk savcısı olduklarını unuttular ve susuyorlar,
korkuyorlar.
Buna nazaran Türk halkı sindirilmiş bir vaziyette susuyor…
Adımızı okumak suç
sayılıyor. Ufacık öğrenciler tehdit ediliyor ve halkımız susuyor…
Türk
olmak ve Türk kelimesinden korkanlara
esir olduk, bu ön görü değil geçeğin ta kendisidir…
1978-1980
arasında değişik senaryolarla bu korku bir kere daha Türk ulusu üzerinde
denenmiştir ve de şimdileri bu senaryonun acılarını çekerek değişik
senaryolarla din simsarlığı yapılarak halkımız sindirildi, korkutuldu…
Hikâyemizde
takip edenler bilirler iki gençten söz etmiştim, kendi varlıkları olan bir çocuğu büyütmek,
korumak ve kollamak için yaşam savaşı veriyorlardı…
Zaten doğan çocuklarını adı SAVAŞ koymalarının
nedeni de buydu…
O yıllarda şimdiki oluşum gibi, bu oluşan olgudan korkmamak
mümkün değildi, çünkü onlar anne ve baba idi, korkuyorlardı, yine de hayat devam ediyordu…
Zaman geçmiş 1980
yıl olmuştu…
11 Eylül Perşembe
gün öğleden sonra annenin bir kere daha doğum sancıları başladı…
Önceki sefer
Savaşı evde doğurmuş ve anne sıkıyönetim olduğu için çok zorluk çekmişti, bir
başka hayat, çocuk geliyordu. Hemen eşini ardı. Eşi yarım saat sonra
geldi. Sancılar artmıştı, eşi iki
yaşındaki Savaşı alarak ve de zar zor taksi bularak hastaneye üç kişi olarak gittiler…
Savaş’ın annesi doğumhaneye alındı. Savaş
ağlıyor babası ne yapacağını bilemiyordu.
Oradan bulunan
hemşire Savaş’a biberon ile süt vermesini söyledi baba hemen yakın bir
eczaneden gidip biberon ve bakkaldan Atatürk çiftlik sütü aldı, sütü açtığında
içinde bir hama böceği gördü, hemen yakındaki Hıfzıssıhha merkezine götürdü ve
tahlil yapılmasını istedi.
Tahlil sonucu
sütü şişesinin ağzı açıldığı için daha sonraki kasım ayında verildi. Sonuç mikrop yok dendi…
Baba başka süt
alarak hikayemizin geçtiği zaman diliminde hızlıca hastaneye geldi…
Hemşirenin
yardımı ile süt verdi, atını değiştirdi, Savaş sakinleşmişti, zaman geçmek
bilmiyordu, doğum daha olmamıştı…
Bir ara Savaş
uyuya kaldı babasının da gözleri kapanıyordu yaklaşık 12 saat hastanede doğumu
bekliyorlardı…
12 Eylül 1980 Cuma
günü, sabaha karşı bu çiftin bir oğlu daha dünyaya geldi, hastanende iken sokağa
çıkma yasağı olduğunu öğrendiler, askeri darbe olmuştu…
Bu iki sevgili çift, hem önceki
yaptıkları, karıştıkları olaylar yüzünden başlarına geleceklerden korkuyor, hem
de olaylar durulur diye sevinmek istiyorlardı…
Sevinmekten bile korkanlar sevinemezler diki…
Çünkü sevgisiz bir toplumda sevinmek, sevmek ve
de sevinmek olmazdı, olamazdı…
İşte yapılan o
zamanki ve şimdiki yapılan psikolojik
senaryoların ana teması bu idi…
Sindir ve korkut.
Her zaman ve şimdiki zamanda Türkiye’de yapılan senaryo bu…
Kendimize soralım, öz eleştiri yapalım…
Artık korkup sorunlardan kaçmak mı?
Yoksa sorunların üzerine gitmek mi?
Şimdiki zaman
diliminde önümüze konulan bu senaryoyu dikkatle düşünmemiz gereken olgu 2013 yılını sonlarına gediğimiz bu günle de
kendimize soracağımız sorular budur…
Bölüm Sonu…
Rogg & Nok
Genel yayın Yönetmeni…
Cessur Demirali GÜRSU