Çarşamba, Ağustos 27, 2014

Planlı Yasa Uygulamaları: (Bölüm -8-)

Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu


Saygın okurlarım,

Hayattaki her oluşan olaya veya toplumsal olaylara, kişilerin bakış açısı farklılık gösterir, öncelikle bu farlılıklara saygı göstermemiz gerekir…

Farklılıklarımız toplum olgusu beraberinde gösteren en büyük oluşumdur...

Toplum bilinci saygı ve sevgiden ileri gelir; saygı birbirinin fikrine, düşüncesine ne kadar sabır gösterdiğimizle doğru orantılıdır, dünyanın bakış açısı bu olgu üzerinde yoğunlaşır...

Kimimiz açıyı daraltarak, kimimiz geniş açıdan olayları analiz ederiz…

Bazı olgularda tek bakış açısı yeterli olmaz…

Olaylara bakış açımız ile fikirlere ve düşüncelere verdiğimiz açı ile orantı olarak yaptığımız analizlerde bizleri doğru yola götürür…

Dünyada Türkiye’de oluşan şimdiki Planlı yasal uygulamalarına bu gözle bakıyor ve bu olgunu dünya literatüründe  bir tez olacağı ön görülüyor…

Fikirlerin doğrusu yanlışı tartışılır fakat yasa oluşumu tartışılır mı?

Yaşadığımız dünyada yasaların standarttı var mıdır?

Bu yasalar orman kanunları olan yasalarla bağlantısı olup yasaların ana prensibini mini oluşturur?

Güçlü olan kazansın diye mi yasalar yapılır?

Herkese tarafsızca uygulama yapan yasalar yürürlükteki yasalar ile uyum halinde uygulanıyor mu?

Uyulması gereken kuralları kimler yapar?

Kuralar ve kuramlar içinde yasa yapıcı ve yasa koruyucunu görevi nedir?

Yasalar tüm insanlık içimi yapılır, yoksa seçilmiş insan veya insan topluğu için mi yapılır?

Yasların kendine özgü etik kuralları var mıdır?

Mantık ve yasa aynı seviyede gitmeli midir?

Yasları insan yapıyorsa insan yasa konusunda yorum yapabilir mi?

Yorum yapacak kişiler ve kurumlar yasa ve kurallarına kayıtsız şartsız uymalı mı, yoksa kendi düşünceleri doğrultusunda yorum yapa bilir mi?

Yasa düzenleyicisi karar verirken bağımsız ve tarafsız olarak davran bilir mi?

Evet,

Aslında cevaplar sorularda saklıdır, cevapları herkes kendi düşünce yapısına göre ya soruları çoğaltır, ya da mantıklı cevap verir, bu arayış içinde olan insan kendi fikrince kural ve kuramlar hakkında sorularla da mesaj verebilir, bu mesajları algılamak aslında analizin ve kurumsal tezin başlangıcıdır…    

Bu ön görülen tez konusunu bir bölümüne sizlerle birlikte biraz irdeleyelim…

Bir yandan da İstihbarat yönünden de bu tez ve kuramlar yardımcı tez konusu olarak gelecekte dünya standartlarında önümüzde bulabileceğimiz ölçülerde yine planlı yasal uygulamalar biçiminde de görme olasılığımız da yüksektir…

Dünyada Türkiye’yi bu şimdiki zamandaki planlı yasal olgusu ile tanıyor…

Pis kokular yayıldıkça, bu kokuları anımsamak ve eskiden duyulan kokular arasındaki bağ kurmak içinde yorumlara yapa biliriz…

Bu yorumlar başladığı zaman bilgi kirliliği beraberinde başlar…

Artık yasa yasa değildir…

Bu uygulanan yasalar bir önceki yapılmış senaryonun versiyonu ve hayata geçişi olarak görülür…

Senaryolar hayattan ve hayatın içinde olan olası olgular çerçevesinde oluşum sağladığı bilinmesine raman bu senaryolar defalarca sahneye konur, hayata geçirilir, bu senaryolar hayata geçtikçe filim gibi herkes seyirci olarak bu oluşuma önce bakar, daha sonra yasalar hakkında yorum yapar…

Normal bir davranış biçimi olarak bu yorumlar halka yansıtılır…

Bu yorumlardan feyiz alan kişiler yasaları ve kuramları irdelerler ve uygulamadaki yasaları etkilemek için çaba gösterirler...

Genel bakışta; yasal yorum ile oluşmamalıdır, kanıtlar ve destekleyecek belgelerin açık olarak somut bir biçimde mahkemeye verilmesi gerekir…

Şimdiki gibi soyut delilerle mahkûmiyet kararları verilmemelidir diye düşünenler susturulmamalıdır ki doğru karar mekanizmaları çalışabilsin diye de düşünebiliriz…

Yasalar; yasa yapıcılar, yasa uygulayıcılar ile uyumlu çalışması gerekir kuramı yüksek bir ölçüde doğru olarak yüksek bir ölçekte görebiliriz…

Bu gördüğümüz yasal oluşumlar ve ilerde önlem alınmaz isek hep göreceğimiz sanal davanın birer önceden görülen göstergesi olarak da düşünebiliriz…

Belli senaristler tarafında uygulamaya konulan senaryoda bir numaralı senaryo çerçevesinde oluşan aktör ve aktristeler; düşünce yapımızda önümüze çıkabilir…

Bu aktör ve aktristeler kimdir, ne iş yapar, hangi oluşum parçası olarak karşımızda hayatımızda olan olguda görünürler?

İşte yapay, yapısal, planlı yasal uygulamalarda senaristin seçtiği oyuncular;   senaristin baş aktörleri olarak şimdiki zamanda gözlenen hâkim ve savcılar ve de savunma avukatları olduklarını da görebiliriz…

Ek olarak yine senaristin seçtiği ve öne sürdüğü; kullanılan ve haberleri olmadan bu senaryoya dâhil edilen görsel aktörler ise tutuklu sanıklar ve halk olarak çoğu zamanda görebiliriz…

Senaristin başarısı bu aktörleri ne kadar iyi organize ettiği ile bağlı olarak görülür…

Diğer yandan senaristin bu filminin reklam çekimleri de uygun sahneleri bulmakla da uğraşır; bu için senarist uygun gördüğü senaryodaki görülen çarpıcı görüntüleri  yayınlar,  bu görüntüler reklam amaçlı olup senaryonun tamamını kapsamaz…

Bu ölçülerde senaryolara yorum yapan ve okuyucu, seyirci kitlesine hâkim olan,  kısaca her kesimden halka aktaran kişileri kontrol etmesi filimin geleceği için gerekir. Çünkü kontrolsüz güç güç deyidir…

Bunu için yandaş veya özgür basın değimiz medya mensupları figüran olarak senaryolaştırılmış ve hayata geçen olguda öne sürülen planlanmış yasal senaryo içinde isteyerek veya istemsiz olarak senarist tarafından yer aldırılır…

Türkiye şartlarında bu uygulamalar olurken bazı kanıtlar yok edilir, bazı kanıtlar ise milli güvenlik açısından olduğu söylenerek belgeler ortaya konmaz...

Gizli tanık denilen kişiler senaryoya dahil edilir ve de bunlar üzerinden nasıl alındığı belli olmayan ifadelerle sanıklara ve tanığı can güvenliği ön plana atılarak nereden geldiği muhtelif olan suçlamalar ile sanık ve yakınlarına mahkumiyet hakim tarafından kararlı bir karalama kampanyası olarak Türkiye şartlarında karar verilir…

Gerçek hayatta sorular; bu belgeler nasıl alındı, kim verdi, nerede oluştu sorularına gizlilik bakımından cevap verilmez, yalnız körü körüne yasalara güvenilmesi terkininde bulunulur…

Bu çerçevede etrafa yayılan kokuları takip ederek bazı oluşumlar hakkında bilgi sahibi olabiliriz, kısaca “ateş olmayan yerden duman çıkmaz “ biçiminde de algılanabilecek bir oluşum sanal olarak yaratılır…

Pekâlâ, bunları kim hazırladı veya bu yukarıda görülen tez doğrumu?

Evet,

Bu tezin doğruluğu tartışma konusudur…

Tartışmak için ise fikir ve düşünce özgürlüğü bir toplumu oluştura yapıda olmalıdır….

Bu özgürlükler ne kadar engellenirse;  o kadar doğru sonuçlar elde edilemez….

Saygılarımla

Bölüm sonu

Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni


Cessur Demirali Gürsu











     


Pazartesi, Ağustos 25, 2014

Planlı Yasa Uygulamaları: (Bölüm 7)


Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu

Saygın okurlarım,

Bu bölümde bazı şeyler İronik  olsa bile ufaktan dokunacağım,  dokunca acı verecek olgular olabilir, anlayan anlar…

Evet,

Bu gün Kimse bana darılmasın!

Herkesi, her kesimi kısaca halkımı en az sizleri beni sevdiğiniz kadar seviyorum…

Her oluşum sevgi ile başlar, sevgisi  oluşum ve yapılanma olmaz… 

Yazılar genelde giriş, gelişme, sonuç bölümleri ile oluşur…

Giriş ve sonuç bölümleri arasındaki ortak özellik; her iki bölümünde çarpıcı yazı düdeninde olmasıdır…
Giriş bölümünde Kişiler okuduklarından sıkılmamalı, hatta gelişmeleri takip edecek olgunluğa yazar tarafından yönlendirmelidir…
Kısaca giriş, gelişme ve sonuç bölümünde anlatılan şeyle birbirinden bağımsız olmamalı, bilgiler birbirinden bağımsız olsa da sonuç bölümünde bu bilgiler birbirleri ile ilişkilendirilmelidir…

Bu yazım şekli haber verirken de geçerli bir kuraldır…
Bazı haberler sonuca ulaşır, bazıları ise sürüncemede bırakılır…

Sonucu beli olmayan haberlere çoğu zaman da habercilikte tolerans gösterilmez…

Yayın kurumunun vereceği haberler; genel yayın yönetmeni başkanlığında kurulan bir komisyonda tartışılır, haber veren kişiye bu komisyon etik olduğu varsayılan önerilerde bulunur…

Daha ileri giderek haberin kalbine kadar bu komisyon girerek kalbin yaşamasına veya durmasına bu komisyon karar verir…

Yukarıda belirtiğim biçimde olayları görürseniz özgür basın diye bir olgu yoktur…

Özgür fikir, özgür düşünce, özgür beyin vardır…

Bunları yapan her kişiye, ister medyada, ister özel hayatında, bence bu insanlar ve kişilere özgür iş yapıyorlar denir…

Evet,

Bana kimse kızmasın…

Ben bağımlıyım; özgürlüğe, düşünmeye, fikir öretmeye, bağımlıyım…

Bu bağımlılığın hapı, doktoru yoktur, bu bağımlılık yalnız sevgi, ve hoş görü olgusuna sahip olanlarda bulunur…

Yasa ve kuralar bu kişileri etkilemez, olgu çerçevesinde oluşan bir akımdır…

Sebebi ise her haber birbirine bağlı olarak yayıcı tarafından belirlenir…

Bu süren zaman diliminde her kişi birbirine bağımlı olarak çalışır, buna grup çalışması deniyor…

Her gurubun bir lidere ihtiyacı vardır, yani bir başı olması gerekir…

Burada dikkat edilecek konu ise başların ayak, ayakların baş olmamasıdır…

Medyada da bir beyin ve grubu yönetecek olan kişi topladığı  gruba sinir sistemi dersek, bu sinir ve sinir uçlarını sağlam olması gerekir…

Bu beyin diğer beyinlerle bağlı veya ondan etkilenerek kararlarını verir…

Bu karlara kayıt şartsız uyulması gerekir çünkü beyinsiz bir oluşum olmaz…

Beyinsiz bir oluşum sonucu, bitkisel hayata girmiş gibi bir oluşum görünümü verir...

Bu bitki hayatını devam ettirmek için dışarıdan destek almalıdır, bu desteğin süresinde tedavi yapan veya tedavi için maddi kaynak sağlayan kişinin sorumluluğundadır. Ötenazi bu oluşumda yer alamaz, hastanın her uzvu bağışlanmaz, kendi rızası dışında satılır, satın alan kişide bu uzvu kendi vücudunda kullanır, bitkinin genetik yapısını değiştirir, zaten bu bitkinin genetik yapısı ile oymak isteyenler tarafında bu olgu yapılmıştır, fakat önceden bu oluşumu bilmek ve görmek imkânsızdır…

Her oluşumun olurken içine önceden sokulmuş virüsler olabilir, bu oluşumu başta desteleyecek gibi davranırlar, işleri geri planda durup, fitne, olumsuz davranışlar ile içerden içeri beyini yok etmektir…

Olgunun sonunda bitki parçalanmış ve bütün sinir sistemleri budana yok edilmiştir…

Burada ayakta durması gerek beyin takımın yöneten Genel yayın yönetmenidir…

Geçek hayatta Genel yayın yönetmeninin bir sözü ile ya yayın devam eder, ya da yayın durdurulur…

Bu yapı devlet yapısına benzerlikleri görülür, kısaca devlet içinde devlet yapılanması gözlenir…

Basın yayında köşe yazarları olanlar, bu yapının dışında yazı yazabilir…

Köşe yazarları yine de bağımlı olduğu kurumun politikaları dışına çıkamaz, çıktığı zaman ya istifa eder, ya da yazısını durdurur başka bir yayın kurumana geçer…

Her iki şekilde, bu karar köşe yazarının kararı olduğu görünse de, bazen yazarın yazdığı yazı gazetede etik olmayan yollardan sansürlenir veya kesilerek yazarın verdiği anlam yok edilir….

Anlamı olmayan  yazı okuyucu tarafından okunmaz ve gün geçtikçe yazarın performansı düşer, ne kendi yazılarından memnun olur nede okuyucu kendine bağlar…

Teknolojinin verdiği nimetlerle yazar kendi performansını ölçebilir…

Her olgunun sebep ve sonucu olduğu bilinir; yazılar ve verilen haberler için yapılan bu uygulamanın sebebi ise, her yazı o yazarın çocuğu olduğu bilinir. Yazar çocuğunu büyütmek veya öldürmekle de sorumludur, buda  yazarın içyapısına bağlı olarak gelişir…

Yazının bütünlüğünü koruyan yazarın tek amacı yazdıkları ile halka ulaşmaktır, bu olgu yayıncı kurumun politikaları tarafından engellenir kısaca fikir ve düşünceye gem vurulur…

Öte yandan politik gelişmelere bağlı olarak baskı gören yayın kurumunun yaptığı istemli veya istemsiz bir sansürleme oluşumun sağlar. Çoğu zaman yazarın görmesi gerek acı bir gösterge budur…

Ergenekon ve Balyoz davaları için yazı yazan çoğu meslektaşım işte bu yazı veya haber konusu ile uğraşırken bir yandan da yayın kurumu ikna etmek için uğraşmak zorunda bırakılmıştır…

Planlı yasal uygulamaları detayları gelecek yazı dizimde sizlere aktaracağım fakat şunu bilmenizde yara var; bu planlı yasal uygulamalar, özgür yazar ve düşünce adamların fikirleri söylememesi için yapılmış bir uygulamanın bariz bir örneğidir….

Emperyalist ve faşist din odakları güçlendi, fikre ve düşünmeye engel oluyorlar, sanal bir dünya yaratılmaya çalışılıyor, günümüze ve geride bıraktığımız günlerde olduğu gibi şimdiki zaman dilimine bakacak olursak; olası oyunları fark etmeye yarayan olguları görebiliriz. Bilmiyorum, fakındaysanız bu kadar zamandır Ergenekon davasındaki baş yani beyini Türk adaleti bulamadı, çünkü böyle bir olay yoktu…

Adaletli bir adalete sahip değiliz sanal olarak olguları görüyoruz, sanki olmuş gibi olgulara karşı durma ve tepki göstermeğe, kısaca gerçek olmayan tutarsız davranmaya alıştırılıyoruz…

Sustuk, sabrettik; olgularla öyle bir vaziyet aldı ki bazı yazar ve düşünürleri sanal olarak yaratılan suçlarla susturmaya çalışıldı…

Bundan geçmişte olduğu gibi gelecekte de, şimdiki zamanda da en bük zararı Haberci ve aileleri gördü…
Dur denmez ise ilerde kimse konuşamayacak ve yazamayacak…

Siz gençler; özgür, bağımsız düşünce fikir yapısına sahip olan herkes. Ben sizlere güveniyorum, yeşil ne kadar sevdiğinizi Gezi olgusunda bizlere ispat ettiniz, şimdide bu güzel vatanımızı, hangi görüşten olursanız olunuz el birliği içinde kendi özgür fikir ve düşüncelerinizle kurtarmanızı istiyorum.

Bizler orta yaşa gedik, sizlere yalnız önerilerde bulunabiliriz, sizler bizleri de eleştiriniz, fikirlerinizi söylemekten korkmayın, düşünce ve fikirler tartışılarak büyür ve gelişir…

Önümüzde çok çetin olgular ve buna bağlı olaylar olacak, planlı yasa uygulamaları sizi enlemesin, korkutmasın siz bizlerin geleceğisiniz…

Saygılarımla…    

Bölüm sonu…

Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni

Cessur Demirali Gürsu


Cumartesi, Ağustos 23, 2014

Planlı Yasa Uygulamaları: (Bölüm -6-)

Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu

Saygın okurlarım,

İlk bölümde belirtiğim gibi Önümüze bakmadan arkamızı kontrol etmeliyiz…

Bu bizim olgumuz olmalıdır, arkamızda bıraktığımız olgular yaptıklarımızı gösterir…

Bizi ileriye götürecek oluşumları at gözlüğü takmadan görmemize yarayan olguları görmemiz için tarafsız objektif bakmak yeterlidir…

Bakış açımızı geniş tutmaya yarayan bu olgular; bir bütünlük olaylarında oluşan olguları olarak görmeliyiz…

Geniş açıdan baktığımızda önümüzdeki fotoğrafı daha net görebiliriz…
Tarih, bir saniye gerimizde kalan olaylar zinciridir…

Tarihini bilmeyen tarih yapamaz ve de yazamaz…
Tarih, yasal veya sosyal anlamda işte bu bütünlük olgularında olmuş bir bütündür…

Bu bütünü bilmeden veya gizi kapılar ardında yapılan tarihe damga vurmak, o tarihi tahrip etmektir…

Günümüzde yasal olarak gördüğümüz olgular veya olacak gizli veya yasal görünür olaylar zincirine dikkat etmez isek bu tahribatı yazar olan bizler bile farkında olmadan artırabiliriz, bu olgu içinde farkında olmadan tahribatı yapanlara yardımcı bile olabiliriz…

Bu olgu çerçevesinde size bazı gördüğüm olguları daha önce yazdım…

Sağlıklı bir insan beyni gördüklerini ve duyduklarını analiz eder…

Bu analizlerin sonucu bazı sonuçlar elde eder…

Bu sonuçları paylaşmak ve fikir yürütmek, bu analizlerin ortak noktasını oluşturur…

Bazı kişiler karşı görüşte olan kişilerin fikrini ve analizlerini, düşünce yapısını beğenmeyebilir ama okudukça o karşı durdukları fikir ve düşüncelerden ders alabilir…

Bizler düşen hayvanlarız, bu düşünceyi de paylaşmayan olabilir, buda normal bir yaşam tarzının göstergesi olarak kabul edilebilir, işte yasalar ve uygulayan kişiler bu normallik normalini kabul etmemeye eğimli olabilir…

Evet,

Hayvansal içgüdümüz, insanı doğasında olan bir duygu bütünüdür…

Düşünün; düşüncelerden oluşan bir bütünü “tek ben” duygusu ön plana çıkmaz mı?

Diğer yandan duygu ve düşünceleri ve de fikirleri beğenmemekte haklı olmamız düşünmemiz ve analiz etmememiz geren bütün pir parçası olarak göre bilir miyiz?

Yukarıda belirttiğim olgu çerçevesinde bütünlüğün parçası olan o kişilerin kişiliklerine göre davranabiliriz, he ne olursa olsun karşımızdaki kişiye önce insan olarak bakmamız gerekir,  fikirlerine saygı duymamız onun fikrini kabul etiğimizi göstermez çünkü fikir fikirle yenilir…

Bu yenmek demek; Başarılı oldum, tek ben bu işi biliyorum, demek olmamalıdır…

Bu duygular yönetim ve yönetilme de kullanılırsa; bazı yazılarımda şöyle yazmıştım:

Yönetmek:

Özellikle bir sistemi, bir ülkeyi yönetmek; ESTETİK, BİLGİ, SEVGİ, SAYGI ve YETENEK gerektiren zor bir sanattır. 


Özellikle siyasi dengeleri; bu olağanüstü değerler üzerine kurmak, çok daha zor ancak, politik açıdan mutlak olması gereken bir olgudur.

Söz konusu temel özellikler olmaz   ise; politik yıkımlara, sosyolojik patlamalara, ekonomik problemlere ve dış etkilere zemin hazırlayan zincirleme oluşumlar başlatılmasına yarar.

Bunları başında ise yasal ve hukuksal boyutta tahribatlar yapılmasına ön ayak olur… 
Ben ve bünyesinde görev yaptığım yayın kurumu olarak yasala ne kadar engelleyici bir olguya gitse de elimizden geldiğince yine de uyarmak zorundayız.
Açık istihbarat ve gizli istihbarat servisleri;  bu servisler ne ad verilirse verilsin yurdumuzda faaliyet gösteren bu oluşumlar bir geçektir, ve bütünlük içinde bizlere psikolojik baskı yapmak için her türlü olanağı kullanıyorlar…
Bu oluşumlara ve de kişilere bağlı çalışan tüm kurum ve kuruluşların Türkiye'ye bakış açıları;  bu ESTETİK, BİLGİ, SEVGİ, SAYGI ve de kişilerin YETENEK kavramları üzerinde yoğunlaşıyor.
Bu kavramları örneklerle açıklarsak, örnek olarak:
Bir insanda ESTETİK yok ise; dışarıdan doktor getirse bile ruhundaki ESTETİK kavramını değiştiremez.
Bir insanda BİLGİ kavramı yok ise; 20 tane okul bitirse bile, dışarıya bağımlı olur ve onların uşaklığına soyunur...
Bir insanda SEVGİ kavramı yok ise; o insan kendini, yalnız kendini sever, aynaya bakmadan kendini öven, sanki dünyanın hâkimi kendisiymiş gibi davranan, herkesi kullanmayı amaç edinir…
Kendini tanımayan, kısaca bir terimle açıklamak gerekirse "Kendine Müslüman" olan o kişi sevgisiz bir kişidir ama kendin önemli göstermeye devam ettiği de çoğu zaman görünmez ve çok sevilir…
Bir insanda SAYGI kavramı yok veya gelişmemiş bir zihniyetin kavramlarını taşıyorsa; en yüksek mertebede  olursa olsun devlet ve siyasi terbiyesi oluşumu olmadığı da gözlenir.
Bu saygıyı göstermeyenlere ancak bizim gibi tarafsız çalışan araştırmacıları terbiye ölçüsünde yorum yaparak gerçekleri gösterir, buda övünülecek bir konu değildir, bu bütünlük içinde bilgilendirmenin göstergesidir...
Bir insanda YETENEK yok ise; bu göreceli bir kavramdır anlamı ise değişik biçimlerde açıklanır…
Yetenek; Yalnız argo konuşarak veya halk dilinde konuştum diyerek yetenekler ispat edilemez bunlar hataları kapamak için yapılmış kamuflaj söylemleridir....
Bir başka yönden bakacak olursak; “ben yetenekliyim “ diyerek;  halkın dini duygularını kendi amaçları için, yasaları etkilemek için, kısaca halkı birbirine düşürmek için yapılan tüm eylem ve davranışlar da yetenek sayılmaz… 
Bu konuda daha söylenecek ve yazılacak çok şey vardır, kısaca Yetenek olgusuna sarılarak ve sözde fikre saygı olgu içinde kişiler  ve yandaşları görüle bilinir..
Bunu yalnız konuşmak ile ispat edemez...
23.08.2013 tarihi (bu gün) ile ben bir göreve gidiyordum sabah saatlerinde biraz İnternet'te baktım bir arkadaşım…
Sabahın getirdikleri diyebileceğim bir bilgi gönderdi bili yazısı aynen şöyle;
Sabahın getirdikleri
Sayın Gürsu,

Dün Sayın Başbakan, katıldığı bir tv programında gözyaşlarına engel olamamış...

Bu zaten alışıldık bir durum. İlginç olan ise, bu olaydan yaklaşık 15 saat önce, yönettiğim bir facebook sayfasında, "Başbakan ağlayacak" başlığıyla, Başbakan'ın Mısır için ağlayacağını yazmış olmam...

Bu benim gözümde bir sahtekarlığın belgelenmesidir. Bunun, sizler için de bir haber değeri taşıyacağını düşünerek şahsınıza iletmek istedim. Paylaşımların linkleri aşağıdadır.
Eğer vaktinizi gereksiz yere aldı isem, affınıza sığınıyorum.


Saygılar,

Cemal Ayan

Sabahın getirdikleri ve olgumuzun devamı  Davranış ve yaptıklarınız sizin yetenekli veya yeteneksiz bir sahtekâr, adi, kötü bir değimle söyleyecek olursak “şerefsiz” bir yönetici olduğunuz ortaya çıkarır.
Bu olgudan olan ve hâlâ kendine yetenekliyim diye lanse eden bir kişi ancak hitap konusunda yalan, riya konularında, bir bakıma halkı ayaklandırma konusunda, tam olmasa da biraz yeteneği var denir. “  
Saygılarımla…

Bölüm sonu..

Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni…


Cessur Demirali GÜRSU

Perşembe, Ağustos 21, 2014

Planlı Yasa Uygulamaları: (Bölüm -5-)

Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu

Saygın okurlarım,

Gezi Parkı Olayları sırasında,15 günde 150 bin adet gaz bombası  ve üç bin ton su kullanıldığı ifade edilmişti...

Dünya normlarının çok üstünde kimyasal madde içeren bu kullanım dikkat çekiciydi...

(OC,CS,CR)gaz sembollü  3 tür gaz kullanıldığı belirtilirken FN-303 adlı silahtan"bizmut" içeren kapsüller atıldığı ve bunların göz gibi hassas organlarda kalıcı hasarlar yaptığı söyleniyordu...

Din simsarı,halife bozuntusu RTE'nin eylemcilere"ÇAPULCU" demesi irdelenince,2003 yılında bu betimlemeden dolayı 10 bin TL Tazminat Ödemeye Mahkum olduğu ortaya çıkmıştı...

Bundan sonra eylemciler, kendilerini"Çapulcu!" diye adlandırmıştı...

Ve, bu isim tüm dünyada yankılanmıştı!...

İşgüzar, yandaş TDK bir gecede bu sözcüğün anlamını(!) değiştirmişti...

CNN INTERNATİONAL ,bu olayları dünyaya tüm çıplaklığıyla verirken,Aydın Doğan'ın CNN TURK'ü diğer Yandaş kanallarla Bilite PENGUEN Belgeseli Yayınlıyordu...

"CNN INT" olayları  tüm dünyaya aktarırken,AYDIN DOĞAN'ın "CNN TURK" u ve diğer yandaş kanallar, PENGUEN belgeselleri yayınlıyor ve bu da tüm dünyada hayretle karşılanıyordu... Karikatürlere ve ironik şarkılara konu olan bu durum  Türkiye'deki MEDYANIN,acınacak halini ortaya koymuştu...

Orantısız Zeka ,"DURAN ADAM"ın da tüm DÜNYADA kabul görmesini ve eylemlerin bütün dünyada benimsenmesine neden olmuştu!...

"CNN INT" ve diğer uluslararası haber kanalları olayları  aktarırken,Aydın Doğan'ın "CNN Turk"u ve diğer yandaş kanallar PENGUEN belgeselleri yayınlıyor,bu durum da tüm dünyada hayretle karşılanıyor,Türk Medyasının acınacak halini ortaya koyuyordu!...Karikatür ve İronik Şarkılara konu olan bu tür olaylar,ORANTISIZ ZEKANIN "DURAN ADAM" eylemleriyle  Tüm dünyada takdirle karşılanıyordu....

Tencere -tava eylemleri ve sosyal medyadan bile korkan muktedirler ceza ve ihbar mekanizmasıyla Eylemlerin önünü almaya çalışsalar da,korktuklarını gizliyemiyorlardı...

Her türlü baskıya karşın,bu eylemlere Bayburt ve Bingöl dışında 79 il ve yüzlerce ilçede 2,5 milyon kişinin katıldığı İÇİŞLERİ Bakanlığı'nca açıklanıyordu...

7 Temmuz 2013 tarihinde Kadıköy'de, GAZDAN ADAM Festivaline yüz binlerce kişinin katılması Faşizmin sonunun yaklaştığını gösteriyordu...

30 AĞUSTOS...

Türk Halkının Emperyalizme karşı başkaldırışının nişanıdır!...

Kimsenin şüphesi olmasın!...

Bu yıl Diktatörün sonu olacak,faşizm ezilecektir!...

Senaryosu nerede yazıldığı artık alenen bilinen Balyoz Davasının Yargıtay'da savunma evresi,ve

ERGENEKON Davası'nın Karar evresi bitmiştir...

Apo'nun siyasete müdahalesi gözler önünde sürmektedir...

Piyon kim,ŞAH Kimdir?...

Hamle ne taraftan gelecektir?...

Göreceğiz!...
Bölüm sonu...

Saygılar!...



Yazı düzenleme: 

Tülay Arsüs

Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni..

Cessur Demirali Gürsu


Çarşamba, Ağustos 20, 2014

Planlı Yasa Uygulamaları: (Bölüm -4-)


Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu
Saygın okurlarım,


TTB'in(Türk Tabipler Birliği) yaptığı açıklamada,12 Haziran 2013 itibarıyla,Gezi Eylemleri sırasında,çeşitli nedenlerle 7478 kişinin yaralandığı bildirilmiştir...

Geçtiğimiz günlerde RTE,Mısır konusunda Rus Devlet Başkanı ve ABD Başkanı'ndan yardım istemişti...


Aslında,zihinsel çöküntü belirtileri gösteren RTE,GEZİ PARKI sırasında bu tür olayların tetikleyicisi olduğunu ne çabuk unutmuştur?...
Bu olaylar sırasında,beş ölüm,91 kafa travması,on adet göz yitimi,bir dalak alınma...

Olayları rapor edilmiştir...

Miyadını doldurmuş,yoğun "Biber Gazı" nedeniyle kalp krizi geçirip ölen bir kişinin kaydedildiği de belirtilmiştir...

Bu konunun incelenmesi devam etmektedir...

Standart dışı,yoğun aktviteli gaz bombası  ve içine kimyasal madde katılmış tazyikli su ile müdahalesi TTB'ince saptanmıştır...

Ayrıca baından yaralanarak ölen Ethem Sarısülük'ün katil zanlısı polisin tutuksuz yargılanmasına karar verilerek, serbest bırakılması anılarımızdadır...

Mehmet Ayvalıtaş,Abdullah Cömert ölümleri şüpheli ve dehşet vericidir...

Komiser Mustafa Sarı'nın  ölümü,göstericilere yüklenmek istenmesine karşın,ağır çalışma temposu yüünden olduğu ablaşılmıştır...

Bu yoğun çalışma temposuna dayanamayan yedi güvenlik görevlisinin de intihar ettiği bildirilmektedir...
Eskişehir'de öğrenci 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz'ın Ölümü yeni yeni aydınlatılmış,biri polis beş kişi tutuklanmıştır..

İşte Türkiye,İşte Mısır!...

Olgular ve gelişmeler farklı olsa bile...

Yasa dışılık,hukuksuzluk...

Bir senaryonun iki ayrı versiyonu gibi görünmektedir...

Saygılar...

Bölüm sonu...

Saygılar…


Yazı düzenleme: 

Tülay Arsüs

Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni..

Cessur Demirali Gürsu

Salı, Ağustos 19, 2014

Planlı Yasa Uygulamaları: (Bölüm -3-)

Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu

Saygın okurlarım,

Güzel bir söz vardır; "Söz var kestirir başı, söz var keser savaşı" Şah İsmail söylemiş, şimdi Şah İsmail yaşasa idi bizim halife özentisi bulunan RTE'ye ne derdi...

RTE'ın derdi, tasası kendisi ile mi, yoksa iç savaşa adım adım soktuğu bu millet ile kavgası mı?

Derdi Şah İsmail...

Satranç tahtasında kendin Şah gibi gören ve piyonlarını öne süren RTE hakkında konuşumak suç oluyorsa?

Tahminen yaşasaydı Şah İsmail'in soracağı bu soruların cevabını bulmak kolay mı, zor mu olacaktı?

Yoksa Şah İsmail'de Halife özentisi içinde bulunan RTE'ın şimdiki zamanda kendi çıkarları için kullandığı Planlı yasalarla habise mi atılacaktı?

Evet,

Şimdiki zaman diliminde önümüzde kurulmuş satranç oyunundaki Planlı Yasal Uygulamaları bizler nasıl engelleyeceğiz veya susup o kurulan oyunlarımı izleyeceğiz?

Bizim halk olarak sormamız gerek olgu; halk mı, yoksa din sömürüsü yapanlara ve yasaları kendi amaçları için kullanan kişi ve kurumlara kul mu olacağımız?
Geçtiğimiz bölümlerde anlattığın gibi gezi eylemlerinde polislerin müdahale öncesinde yasaları çiğneme niyetinde oldukları şeklinde değerlendirmiştim çünkü elimden gelen o zamanlarda bu idi…

Bu müdahaleler karşısında protestocular polise karşılık vermişler ve nefsi müdafaa olarak çatışmışlardı...

Fakat yine psikolojik olarak ters ve yüz politikalar içinde bu eylemlerin an noktası olarak Halifenin sözleri ve davranışları göze çarpıyordu...

Orantısı ve kayıt indeki müdahaleleri engellemek için genç protestocularla can güvenlikleri için kaldırım taşları, çöp konteynerleri gibi malzemelerle yollara barikat kurarak eylemlerine devam etmişlerdi, bunların çoğu yukarıda da belirttiğim gibi nefsi müdafaa olarak yapılmıştı ama yandaş medya ve organları bunları kendi amaçları için değişik biçimde lanse etmeyi de imal etmediler çünkü planlı yasalar onların yanındaydı…

Eylemler sırasında olayları haber olarak vermeyen medya kanallarına ait araçlar, genç dimağların gördükleri baskılar sonucu bir yede patlak vereceği biliniyordu bu olgu çerçevesinde  göstericilerin arasında kalan polis araçları, Gezi parkı şantiyesi için getirilmiş araç ve malzemeler yılardır baskı gören ve şimdiki zamda da baskıların devam ettiği zam diliminde protestocu genç  eylemciler tarafından o baskılar ve tahrikler sonucu tahrip edilmiştir….

Yine de  Tahrip edilen 6217 nolu polis aracında AK47 Kaleşnikof silah göstericiler tarafından bulunmuş ve  yasalara uygun olarak polise teslim edilmişti…

Çiğli'deki olaylar sırasında AKP ilçe binası yine biline fakat ispat edilemeyen hükümet yanlıları tarafında psikolojik olarak ters, yüz politikalar çerçevesinde kundaklanmıştır ve bu olaylar yine protestocuların üzere kalmıştı…

Rize'deki Atatürkçü Düşünce Deneğine yapılan saldırı ve abluka altına alınması sırasında polisin hükümet yandaşlarına yaptığı muamele yine kayıtlar arasındadır ve burada kurtarıcı olarak Asker çağrılması başka bir geçeği de ortaya koyuyordu...

Yukarıda anlattığım olaylara benze nice olaylarda hep polis taraf tuttuğu yine kayıtlar arasındadır, ve halkın polise güveni sarsılmış vede sivil darbenin provalarda hızla yapılıyordu, bir yandan da bu ay içinde yapılacak Planlı yasal Uygulamalar için düğmeye basılmıştı çünkü önümüzde 30 Ağustos, 29 Ekim, 10 Kasım günleri duruyor ve de bu zaman aralıkları içinde gizli kapılar ardında yapılacak olgular nasıl medya tarafından görülmemesi için planlar hazırlanıyordu...

Bu planlar uygulanırken medyanın tabii ki halkın bir kısmının dikkati başka yönlere çekilecekti, böyle olunca da asıl planlar su yüzüne çıkmayacaktı, işte satranç oyunu böyle tezgahlandı...

Birde yandaşların yaptığı başka türde eylemler olacaktı bunu da en iyi medya yapabilirdi zaten RTÜK (Radyo ve Televizyon Üst Kurulu) ellerine idi yasalar yolu ile yandaş olmayan medya baskı altına alına bilinirdi ve buda yapıldı. Sudan sebeplerle cezalar verilmeye başlandı.  Bu Planlı yasal uygulamalar için vede diğer görsel sanal davar için yıkıcı eylemleri tezgâhlayanlar tarafından olan olayların sorumlusu yine genç protestoculara kesildi,  borsa, turizm, ekonomi ve bölge esnafını etkiledi diye haberler çıkarılmaya o zaman diliminde haberler tek elden, tek ses olarak verilmeye başlanmıştı…

Bölüm sonu…

Saygılar…

Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni...

Cessur Demirali Gürsu







Pazartesi, Ağustos 18, 2014

Planlı Yasa Uygulamaları: (Bölüm -2-)

Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu


Saygın okurlarım,


Eskilere dönecek olursak 27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşmiş ilk askerî darbe unutulmuş, sivil darbenin genel provası niteliğinde 27 Mayıs 2013 tarihinde iş makinelerinin parka girmesinin ardından bu haberin sosyal medya aracılığıyla kısa sürede yayılması sonucunda bazı aktivitelerin parka gidip çalışmaları durdurmaya çalışmasına halifenin polis orantısız müdahalede bulunmuştu…

Halifenin Polisin tarafından müdahaleleri sırasında protestolara katılmayan vatandaşlara saldırılması, biber gazı tüfeklerini kullanarak  insanları yaralamak veya öldürmek üzere çok yoğun bir şekilde hedef gözettirilerek kullanılması, bu silahları kapalı mekanlara ya da konutlara atması, çeşitli dükkanlara ve evlere mahkeme kararı olmadan zorla girmesi benim çalıştığım eski medya organlarında ve yandaş olmayan ulusal kanallarda yer almıştı...

Olaylar hafifliğince benim çalıştığım medya gurubu gibi bazı bu olaylardan nemalanan guruplar çeşitli nedenlerle olumlu veya olumsuz yönde o zamanki arşiv değerindeki haberleri ya bilinçli yada biliçsiz olarak sildiler, ben dahil bazı arkadaşlarım bu bilinçsiz veya bilinçli davranışa karşı durdular görevlerimizden ayrıldık…

Bunu yanında Ayrıca birçok ilde polis ile birlikte Halifenin kurduğu ortamda ve de dış istihbaratlar ile beslenen ve böylelikle hareket ederek göstericilere çivili sopalar ile saldıran siviller ortaya çıkmıştı, daha sonra bu kişilerden bir kısmının sivil polis olduğu dair haberler verildi…

Yaşları müsait olan benim gibi Eskileri yaşayanlar; 1 Mayıs 1977 Taksim katliamını bilirler ona benzer olgularda bu kişiler veya onları babaları, ağabeyleri, anneleri, ablaları ortaya çıkmıştır, yine derin güçler o zamanki şartlarda anımsanan katliamın olması için yardımcı güç olarak çalışmışlardı…

O nedenle ileriye bakmak için önce arkamızda bıraktığımız olguları bilmemiz gerek diye yazıyorum çünkü o zamanlar teknoloji  şimdiki gibi ileri bir vaziyette değildi…

Her şey saklanabiliyordu ama şu anda bakmasını bilene her şey açık ve net görülüyor…

İşte bizlerin görmesini engellemeye çalışanlar, bu olgu içinde operasyonlarını yapıyorlar, sanal hukuk davaları bu yönde gelişiyor…  

Diğer yandan Ayrıca, bu kişilerin polis ile birlikte yakaladıkları, kişilere işkence yaptıkları iddiaları benim tarafımdan ve yandaş olmayan medyada tarafından o zaman içinde yazılmıştı….

Polisin müdahaleler sırasında kask numaralarını çeşitli yöntemler ile kapattığını da gözlemlenmiştim, bu gözlemlerim zarfında bu kişilerin özel eğitim alan guruplara mensup olduğunu yine gözlemlerim sırasında fark etmiştim fakat bunları ispat edemedim, buda benim kusurum…

Bunu yanında Atatürk’ün şu sözünü de unutmamakta fayda var “Hiçbir mazeret başarının yerin tutamaz” işte ben mazeret üretmiyorum yalnız gördüklerimi ve gösterdiklerimle sizlere ulaşıyorum, fikir ve düşünce üretmeyi  ve üretenlerin düşüncelerini paylaşmayı seviyorum…

Çünkü ben halkımı seviyorum…

Bölüm sonu…

Saygılar…

Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni...

Cessur Demirali Gürsu








Pazar, Ağustos 17, 2014

Planlı Yasa Uygulamaları: (Bölüm -1-)




Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu
Saygın okurlarım,

Önümüze bakmadan arkamızı kontrol etmeliyiz, bu arkamızda bıraktığımız olgular ve bizi ileriye götürecek olaylara bakış açımızı geniş tutmaya yarayan olgudur, geniş açıdan baktığımızda fotoğrafı daha net görebiliriz…

Bu yazı dizimde yazımı bir ön görü olarak kabul etmenizi istiyorum çünkü bu şimdi önümüze konulan ve bizi meşgul eden kurku ve senaristlerin uygulamaya soktuğu yasal davalar hep bir plan dahilinde karara bağlanıyor, ön görü dedik ya; işte size ön görümden bazı örnekler vereyim, geçmişte hükümete ve yasal kurumlar sormuştum, “Üç hamle 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim, sonuç 10 Kasım bu tarihlerde ne oldu…”  ve neler olacak,  “NELER OLDUĞUNUN FARKINDAMISINIZ” diye  29 Kasım 2012 tarihinde böyle bir yazı yazmıştım…

Daha sonraki günlere de Akil adam furyası çıktı…

O zamanlarda ben Bir medya kurumunu Genel yayın yönetmenliğini yapıyordum ve 23 Nisan güne az kalmıştı genelde yazılarımı altına şu cümleleri o zaman koyuyordum;  Ben 24 Mart 2013 ki yazımda şunu yazmıştım “ 23 Nisan günü Türkiye’de neler olacak, 23 Nisan dâhil sonrasında 15 gün içinde tekraren yazıyorum  örnek verdiğim gibi Diyarbakır’a, Van’a, Hakkâri, Şemdinli il ve ilçelerinde bulunan halka ve çevresine, bölgedeki köy ve kasabalara sınır bölgelerine, her mahalleye, her sokağa, her eve tek Türk bayrağı as veya gücün yetiyorsa astır, sen bunu yaptığın anda bende belgeleri sana iletmeye söz veriyorum…

Delikanlılık budur, hodri meydan ben siyasetçi veya herhangi bir siyasetin içinde değilim”  yazısını yazmıştım, işte artık delikanlı olana 23 Nisan ve sonraki 15 içinde yazdığım yazılarda bu paragrafı yayınlayacağım delikanlı olmak nasılmış Akil adam seçmek nasılmış göreceğiz…

Yazısını yazmıştım gerçi bu yazıya cevap gelmedi, Genel yayın yönetmeni olduğum sitede değişiklik yapılmadan önce 2013 Taksim Gezi Parkı protestoları başladı, Dış ülkelerin uşaklığına soyunan ve din sömürüsü ile başa gelmeyi beceren benim halife özlemi içindeki dediğim halife tanımlaması ile her zaman belirttiğim RTE nin kurduğu  61. Türkiye Cumhuriyeti  Hükümeti’nin, İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde bulunan ve sadece umumi hizmette kullanılmak koşulu ile tapuda Halifenin yatırımları bulunan İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) tahsis edilmiş olan  Taksim Gezi Parkı'na o zaman diliminde Halifenin baskılarına uymayan İstanbul 6'ncı İdare Mahkemesi ve 2 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı olduğu halde Topçu Kışlası'nı Taksim Yayalaştırma Projesi çerçevesinde imar izni olmadan yeniden inşa etmesini engelleme eylemi olarak başlamasına tepki gösteren kişileri de elimden  geldiğince korumak için yazılar yazdım…

Halifenin Polisin orantısız müdahaleleri, halife özlemi ve bir sürü gayri meşru yatırımları içindeki Erdoğan'nın kendi ve yandaşlarının çıkarı için Başbakanlığı bir kenara koyup Belediye başkanı olması nedeniyle inşaatın yapımında ısrarcı açıklamaları ile protestolar hükümet karşıtı gösterilere dönüşmüş ve başta Ankara, İzmir gibi büyükşehirler olmak üzere Türkiye'nin diğer illerine de yayılmıştır…
Şimdileri bunları unutturmak için bir sürü projeler gündeme geliyor bunları arasında Hukuksuzluk Hukuk davaları da gündeme geliyor…

O Hatırladığımız günlerde Projenin dayanağı olan 1/5000 ve 1/1000 ölçekli planlar İstanbul 1. İdare Mahkemesi tarafından 6 Haziran 2013 tarihinde iptal edilmişti.

Bölüm sonu…

Saygılar…

Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni..

Cessur Demirali Gürsu