Pazartesi, Eylül 24, 2012

H. M. Y. S. M. V. B. S. B V. M. K. A. ( Olabilir mi? )


H. M. Y. S. M. V. B. S. B V. M. K. A.

Birinci Bölüm, ikinci Kısım, On ikinci Anlatım, Sözcük Sayısı 1771

Halk Olma Olgusu Ve İsyan Kokusu

( Olabilir mi? )

Saygın okurlarım,

İnsanın bazen düşünürken aklı karışıyor, benim önceki yazılarımı okudukça ve onları güncellemeye uğraşırken düşünce ve fikirlerimin aynı olduğunu görüyorum…

Düşünüyorum…

Ben acaba bu dünyada ve bu memlekette hiç yaşamadım, zaman durdu mu?

Mekân ve yer fotoğraf görüntüleri değişti fakat fikir ve düşünce bazında zaman durdu mu?

2010 yılından bu yana o kadar karşı koyduğum düşünce ve fikirler beni niye geliştiremedi, aradan asırlar mı, yoksa seneler mi geçti?

Kendime bakarken şunu soruyorum, “Ya ben algılama yoksunuyum yâda algılama eksikliği var?”

Benim zaman ve yer kavramları kayboldu veya herhalde dudu çünkü 2010 yılında ne olursa şimdide o oluyor, fotoğraftaki görünüm bulanık ama dikkatli bakınca aynı ortam görünüyor.

Fikir ve düşüncelerimizde ilerleme yok ama gerileme var…

Toz pembe hayat olanakları gösterilse de bu bir yalan…

İnanmak istesek de inancımızı zorlasak da inanamıyoruz buda bir gerçek…

İşte ben bunu Türkiye’yi ulusumu böyle görüyorum…

İyimser düşünerek bu zaman dilimindeki siyasi oluşumdaki hükümetin yönlerini yolunu iyi yönlerini düşünüyorum, kendimi zorlayarak bazı iyi yaptığı işleri bulsam da, içimde o şüphe var ya ah o şüphe.

Allahın bildiğini kuldan saklamam ben her hükümetin icraatında bir şüphe ve ihanet seziyorum ve bu sezgim gün geçtikçe güçleniyor, sezgi olarak kalmıyor doğrulanıyor…

Bu arada dikkatli okuyucularım bana mesaj çektiler, geçen haftaki yazımda “Düşünün 4 +4 eğitim sisteminde çocuklarımıza ne verilecek?” diye yazmıştım saygın okurlarım bunun 4+4+4 olacağını bana hatırlattılar.

Evet,

Ben bilerek bilinçli olarak 4+4 yazdım çünkü benim için bir saniye ile bir sene arasında geçen zaman dilimi çok mühimdir dört sene sonra neler olacağını ve de sonraki dört senede de neler olacağını seziyorum, sezmekle kalmayıp eminim, midem bulanıyor dostlarım…

Ve benim midem buladığı zaman korkarım ki olgular benim gösterdiğim biçimde oluşacak…

Allah bir deseler inanmıyorum, inanamam,  siyaset yapmak için Allahlı kullanan, kutsal kitabımızı siyasete alet edenler gözümde beş para etmez ve etmeyecekler…

Kadınlarımızı kızlarımızı el altıdan sömüren onlar için özel oyunlara girerek eğitim sistemini değiştiren o sözde siyasetçiler değil mi?

Devam edecek olursak bu eğitim sistemini,  bunu sanki büyük bir iş yapmış edasıyla genleri düşük kişiler lanse ederse, ben tabii ki güvenmem. 

Hele kadınlarımızı genç kızlarımız öne koyan onların arkasından siyaset yapan şerefsizlere hiç güvenmem, güvenemem…    

Geriye bakın ve bu zaman dilimine günü düşünün ne değişti?

Bence hiç bir şey…

Yalan ve riya ile aldatılan bir ulus görüyorum…

Bölünmeye çanak açan bir siyasi oluşum görüyorum…

Bu gördüklerim gerçek yaşam, uyanalım, uyuşmuş beyinleri uyaralım diyorum, ama başarı ve başarısızlık hiçbir zaman mazeret kabul etmez, yinede son karar siz halkımın, ya bu yolda köle olursunuz yâda bu yolda köle olursunuz, bu yoldan çıkmazsanız kurtuluşunuz yok. Acı ama gerçekler devamlı acı verir, maksat bu acılardan ders alıp acıyı ölüme çevirmemektir, kısaca düşünüp karar vermek, karar mekanizmalarımızı çalışır hale getirmektir…     

İşte 2009-2010 ilkbahar ve sonbahar aylarında yazdığım yazılardan bazı örnekler…

2009-2010 ilkbahar ve sonbahar ayları çok üzücü olgular ve oluşumlarla ve de dış ve iç istihbarat oyunları ile şimdiki günler gibi günlerimizi geçiriyorduk…

Sinirlerim şimdiki gibi harap olmuştu hep uyarı üzerine uyarı yazıları yazıyordum…

O günlerden birinde aşağıdaki bu yazı kalemimden döküldü saygın okurlarım…

İşte:

“ Öncelikle özür diliyorum...
Bu yazımı okumadan size göndereceğim şu anda çok ama çok kızgınım cümle veya kelime hataları olur ise affınıza sığınıyorum…
Bu yazı benim ilk böyle fazla düşünmeden yazdığım yazı…

İçimden gediğince yazmaya çalışacağım ve dönüp okumayacağım aynen yazdığım gibi yayınlayacağım…

Sinirlerim harap oldu, bu geçtiğimiz 10 günde inanın artık etik yazmak olusunda bile düşünmüyorum ve bunun yanında yasalara bile güvenim kalmadı…

Herkes birini suçluyor ülke bölünüyor!

Son yazımdan 10 gün geçti günler ve aylar değil sadece 10 gün…
Bizler kendimize aydın, gözlemci, araştırmacı yazar, yorumcu diyoruz, ama bir B. O. K.  değiliz çünkü susuyoruz…

Etrafıma baktığımda halk tabakasından gelen kimse yok varsa bile susuyor ve korkuyorlar…

Meydanda ne oluyor…

Utanalım ne olmuyor bize dostlar,  silkinelim, uyananlım…

Türkiye bölündü…

Nerede yazarlık yapanlar…

Evet,

Güvenilir kişiler, sizler yorum yapanlar düşünüyor musunuz?

Bu ülke olmaz ise nerede yorum yapacağız, kimim uşağı olacaksınız?

Gerçekler ve yalanlar doğrusu bu mu?

Bizler, sizler, onlar, bu ülkenin vatandaşı değiliz gibi davranmaya daha ne kadar devam edeceğiz?

Halkımızı kim yönlendiriyor?

Kimle bu tezgâhları kuruyor ve biz bunu karşılığında ne yapıyoruz?

Halk olarak şehitlerimiz toprağa girerken bir Fatiha okuyor, biraz ağlıyoruz”

( Sene 2012 Eylül ayında neler oldu farkında mısınız? “Şehitler ölmez vatan bölünmez” diyoruz o kadar…

Bizler halk olarak hiçbir şey yapmıyoruz sözde bilgi veren medya eğlence programları yapıyor ve sözde timsah gözyaşı dökenleri gösteriyor.

Bizler evet bizler bunları görerek ne yapıyoruz?

Bakın onları da seyrediyoruz…

Sonra olanları unutup bir daha olacak operasyonlara kadar gülüyoruz oynuyoruz…

Bu göstermelik bir psikolojik operasyon olduğu ve arkasında olanları unutturmaya çalıştıklarını görmüyoruz…

Fotoğrafa at gözlüğü ile bakmayı bizlere öğrettiler, işte bu benim sinirlerimi bozuyor…)

O 2009-2010 sonlarındaki senelerde yazdığım yazıya devam edelim;

“ Bizleri asıl yazılarımız öldürüyor…

Bu ölümün fakında bile değiliz…

Yazı yazmak…

Yorum yapmak için olayları çarpıtıyoruz…

Fakat doğruları söylemek yerine politika yapıyoruz…

Arkadaşlar ne olacak ne olmayacak? Diye de düşünmüyoruz?

Herkes verdiğini geri alır.

Bu her konuda geçerli bir teorem olduğu bilinmektedir ama bir teorem vardır, bu değişik konular olarak önümüze çıkar.”

(2000 binli Senelerde 2009-2010 senesinde yazdığım bu teoremler fotoğrafta 2012 yılında görünür hale geldi bunlar “ Ölüm ve öldürme, bölme ve bölünme, yok etme veya yok olma” bunlar görülen örnekler olarak 2012 yılının eylül ayında göze çarpmaktadır…)

Yine 2009-2010  yılarda yazdığım yazıya devam edelim;

“Bu konuya teorem bile denemez diyenleriniz olabilir, doğrudur, birde öyle bir konu vardır ki oda “ana” sevgisidir…

Bu olguda sevgi karşılık beklemez…

İşte o nedenle bu sevgiyi kötüye kullananlar içinde şimdi yazıyorum…

Lütfen benden korkmayın…

Sakin olun…

Bu oyunlar çok oynandı ve oynanacak…

Herkes kendini bilerek tahriklere gelmeden bu oyunu kendi sahasında oynamalı…

Unutmayın burası Türkiye “bir ana” bile kalsa Anadolu burası…

Eğer ki başka ülkelerden gelen ve içimize sızan ajanların oyununa gelirsek işte o zaman analar ağlar…

(2009-2010 yılında yazdıklarıma bakarak kendimden utanıyorum çünkü ben o yıllarda yetince uyarı yazısı yazmadığımı görüyorum ama o yılardan bu yana ben hiç susmadım ki, bu tarz düşününce kendimi  biraz daha frenliyorum ve tahriklere kapılmadığım için  rahatlatıyor, hiç olmasa arkama baktığımda hiçbir şey yamamış bu diyemezler.)

Evet, o zaman diliminde Tunceli’de yine bir terör saldırısında 7 şehit vermiştik ve ben yazılarıma şöyle devam etmiştim;

“ Tunceli’ de olan olaylar son derece önemli boyut kazanıyor dikkat edelim bunun devamı gelecek...

El işaret verdi, düdük çalındı oyun başladı…

Bizler nasıl oynayacağız…

Önce o eli görünür yapmalıyız…

Gizli kapılar ardından çıkan bu eli bulmalıyız sonra oyuna dâhil oluruz…

1997 yılında el işaret vermişti 3 şehit o bölgede verdik…

Önce ve sonrası aynı bölge, 2009’da el bir daha işaret verdi, 7 şehit verdik…

Birileri bizlerin vergileri ile zevkusefada ABD ve Meksika’da iken bunlar oldu…

Yasa o malum kişinin gelişini bekliyor…

O malum kişi ABD den aldığı talimatlar doğrultusunda, yasal olarak bir başka o malum kişinin atadığı bir adi kişi var…

O atana malum kişi aracılığı ile en erken Cuma 11.12.2009 tarihinde yasaya karar verileceğini, 08.12.2009 tarihinde “mahkememiz karar verecek” biçiminde o atanmış malum kişi açıkladı…

08 + 01 = 09 düz hesap..

09.12.2009 tarihinde öbür bizim seçerek yetki verdiğimiz malum kişi Meksika’da olacak…

12 – 09 = 3 düz hesap..

Mahkemede “3” bu rakam şöyle ki, 30.07.2008 tarihinde bir başka davada sonuçlanmıştı ve 6 ya karşı 5 oyla bu dava istemi reddedildi…

Bu davada atanış bir başka malum kişi başkanlığını yapıyordu…

Günümüzde yine o bizim seçilmiş malum kişimiz seyahat yapıyor…

Seyahat tutkunu malum kişimiz o zaman diliminde de ortada yoktu…

Atanmış olan malum kişinin başkanlığını yaptığı Mahkemesi’nin kararı “ tarihi kara “ olarak akşam saatlerinde çok büyük bir iş yapmış edasıyla o atanmış malum kişi bende red oyu verdim demişti…

Zaten yüzünde meymenet olmayan bu atanmış malum kişi daha neler yapacak...

Hukuk adamı olmayan meymenetsiz atanmış malum kişi başımızı gelecekte de sıkıntıya sokacak…

Şimdi yine bir mahkeme açıldı yine o bizim seçilmiş malum kişi ortada yok denilebilir mi?

Evet, denilebilir…

Yoksa bu seçilmiş malum kişinin seyahat namesi Atina Ankara Hattı olarak mı yazılacak?

 17 Mayıs’a dikkat edelim, önümüzde 1 ay kaldı…

Baykal’a yapılan iş kimlerin işine yarayacak ve kimler daha fazla oyun yapma hazırlığı içinde?”

( 2012 yılında sene başından bu yana nasıl oyunların yapıldığı ve Türk milletinin nasıl olgulara mahkûm olduğu artık dikkatli bakınca fotoğrafta görünmektedir…

Yazımı okuyunca fotoğrafı ben çekmiş gibi olduğumu fark ettim ve görüntü olgusunu daha ve daha net analiz ettim…)

Bakınız o senelerde yazımın devamı şöyle ki ;

“Sanal ortamda neler olacak?

Taraf Denilen sözde Gazete neler yumurtlayacak, öbür medya organları bu yumurtlatan nasıl nemalanacak, bu onların yazarlarına bakarak kendileri çift sarılı yumurta yumurtlarlarsa hiç şaşmam…

Asıl senaryoyu görebilecekler bir ta..lı  yazar var mı?

İşte onu hiç bilemiyorum…”

( 2012 yılı itibarı ile böyle bir yazar olduğunu yine göremiyorum etik yazma yazmamaktan kötü olduğunu görmüyoruz hâlâ…

Evet,

Ben yazıyorum kötü veya iyi hiç olmasa fikirlerimi yazıya döküyorum ya dökmeyen veya dökemeyenleri düşünüyor musunuz sonumuz hayırlı olur umarım veya iyi niyetle ummak istiyorum…)

2009-2010 senelerinde yazdığım yazıya dönecek olursak;

 “ Bu soruların cevaplarını günler gösterecek…

Bu önümüzdeki 45 günde görmemiz gerekeni, görmemizi umuyorum…

Birde 12 Eylül davası var ya, oda son derece hesaplı bir süreç bunu da unutmayın…

Her rakam istihbarat olgusunda bir şifreyi bir olguyu ifade eder…

Gelelim 11 Aralık 2009 tahininde benim acele ve heyecanla yaptığım hesaplara, bu hesaplara da yoruma açıktır…

 Yorum yapanla yapmayanlar arasındaki fark kadar bunları gören veya görmeyenler arasındaki fark kadardır…

İlk görünüm ve son görünüm arasındaki fark ise olguyu gösterir…

Bu rakamları kale almayan veya alanlar arasındaki fark ise yönetim ve onun ile çalışan uyumlu atanmış malum kişileri gösterir…

Göstergeler, görüntülerin ana yolunu ve amacını gösterir…

Son 45 günde olacakların göstergesi ise önceden gördüklerimiz olacaktır…

11 Aralık 2009 yaptığım hesap:

Ufak bir hesap yapalım…

Geçmişte günümüze…

30 – 3 = 27

Aradaki fark “3” rakamı…

Bu arada “7” ve “2“rakamına dikkat edelim…

Planlamalar “07” üzerine kurulmuştu bence…”

( Şimdiki zaman dilimine: Sene 2012 tarih 07-09-2012, 66 aylık çocuklarımız zorla okula başlatıldı daha sonra terör olayları çoğaldı…)

O zaman diliminde ki yazımda yazdığım hesaplara devam edelim;

“ Pekâlâ, 2 rakamı ne oluyor?

08 – 07 = 1

Aradaki fark “1”

Bu iki rakam birleşince ya 21 ya da 12 oluyor gelecek yıllarda bu rakamların önemi artacaktır…

Bu yazım da şunları gösterdim okurlarım, ( 30, 2, 27, 3, 7, 2, 8, 1, 21, 12) , işte bu rakamlara dikkat edilmesini istemiştim…

2010 yılı için bu rakamlar ve bileşkeleri çok önemli demiştim..

Tesadüf mü?

Okurlarım,

Bilmiyorum ama bildiğim bir şey var…

Size son olarak soruyorum güncel olarak 12 Eylül 2010 neyi ifade ediyor?”

Diye de o yazımda sormuştum…

Şimdi bu zaman dilimini düşünün diyorum…

Ne değişti ne gelişti rakamlar ve doğrusu sayılar aynı 0-1 arasında oluşan olgular ve bileşenleri…

Değişen yalanlar ve gösterilen olmayan olgular olabilir mi?

Saygılar.

Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni.

Cessur Demirali Gürsu

On ikinci Anlatım sonu

İkinci Kısım devam edecektir
Birinci Bölüm Devam Edecektir

Hiç yorum yok: