Pazartesi, Ağustos 05, 2013

Onur Öymen: Ergenekon davasının sonucunda

Onur Öymen
Ergenekon davasının sonucunda alınan kararlar birçok bakımdan üzücü ve düşündürüdür.

Ergenekon davasında verilen cezalar Türk Hukuk sisteminin, özellikle terörle mücadele alanındaki yasaların çağdaş demokratik ülkelerin yasalarını ve Birleşmiş Milletler kararlarını dikkate alarak yeniden düzenlenmesini zorunlu kılıyor.

Örneğin İngiltere ve bütün Commonwealth ülkeleri için terörle mücadele konusunda hazırlanan örnek yasayla karşılaştırıldığı zaman bizim terörle mücadele yasamızın terörün tarifini çok geniş kapsamlı yaptığı, doğrudan terör faaliyeti içinde sayılamayacak hususları da bu yasanın kapsamı içine aldığı görülüyor. 2006 tarihli terörle mücadele yasasında ceza kanunun 10 ayrı maddesinde yer alan suçların terör suçu sayılabileceği belirtildikten sonra 50 ayrı maddede yer alan suçların da "bir terör örgütü tarafından işlenmesi" halinde bunların da terör suçu sayılacağı kaydediliyor. Yani fiilen terör suçu kapsamına alınamayacak bir eylem bulmak zordur.

İşin tuhaf tarafı şu ki, terörle doğrudan bağlantılı olmayan bazı suçları bile terör kapsamına alan bu yasanın 6. maddesinin Hükümet tarafından Meclise sunulan ilk seklinde, bir terör örgütü kurucusunun bir defaya mahsus olmak üzere pişmanlık yasasından yararlanabileceği belirtiliyordu. Muhalefetin, iktidarın esas amacının Öcalan'ın affedilmesini sağlamak olduğunu söylemesi üzerine hükümet bu maddeyi geri çekmişti.

Yani iktidar bir yandan en ilgisiz suçları bile terör kapsamına alırken terör suçunu filen işlemiş bir örgütün kurucusunu affetmeye hazırlanıyordu.

Diğer ülkelerin bu davalarda ilgili tutumu da dikkat çekicidir. Özellikle Avrupa Parlamentosu, bazı usul yanlışlarını eleştirmekle birlikte Ergenekon davasında Hükümeti teşvik edici bir tavır sergilemiştir. Acaba neden? Bence bunun sebebi Kıbrıs, Kürt sorunu, Ermenistan'la anlaşma, Orta Doğu meseleleri ve Afganistan gibi konularda hükümete kabul ettirdikleri bazı çözümlerin Türkiye'deki bazı kuruluşlar, bu arada basın, üniversiteler, muhalefet ve silahlı kuvvetler tarafından itirazla karşılanmasından duyulan rahatsızlıktır. O bakımdan bu kurum ve kuruluşlar mümkün olduğu kadar etkisiz hale getirilmelidir ve Türkiye dikensiz bir gül bahçesine dönüştürülmelidir. İstedikleri buydu ve Türkiye'de son zamanlarda yaşananlar yabancıların bu beklentilerinin büyük ölçüde hayata geçirilmekte olduğunu göstermektedir.

Şimdi muhalefete düşen görev Türkiye'nin yabancı müdahalelerden uzak, gerçek bir demokrasi haline getirilmesi için kapsamlı bir reform sürecine sokulmasıdır. Bence bu Anayasa değişikliğinden daha önemlidir çünkü gerek bu davalarda alınan kararların gerek basın ve muhalefet üzerinde uygulanan baskıların sorumlusu anayasa değildir. 
Bu nedenle sadece mahkemelere yönelik eleştiriler bence yeterli değildir. Çünkü meselenin özü iktidarın siyasal tercihleri doğrultusunda oluşturulan yasal düzendir. Bu düzenin değiştirilmesi muhalefetin öncelikli hedefi olmalıdır.

Hiç yorum yok: