Pazartesi, Aralık 03, 2012

Norko-Terör olgusu Hükümet Eli İle Kapılarını Açılıyor


Saygın Okurlarım,
Kapitalist ve faşizmin oyunları içinde savaşa girmemiz olası olgular içinde artık görünüyor, ters ve yüz siyasetin ayak seslerini duymamız gerekiyor…
Ülkemiz istihbarat elemanlarınca işkâl edildi, buna ister şu ister bu deyin, ne deseniz diye bilirsiniz, fakat kısaca yalan ve uşak kesimi ülkemizi sardı...
Çember çok daraldı...
Bu işkâl önce soğuk savaş olarak yapılsa da şimdi sıcak savaşa dönmüştür, ülkemizin her yerinde görülen veya görülmeyen cinayetler işleniyor…
Siyaset organları susuyor…
Kurumsal veya kişisel organlar kanser olmuş ölümü bekliyor…
Eğitim konusuna gelince o içler acısı…
Siyasi güç için öğrencilerimiz kullanılıyor, bunun yanında Narko-Terör gelecek yıl tüm Milli Eğitime bağlı Okullarda yaygınlaşması için göz göre göre kanunlar çıkarılıyor…
Narko-Terör anlamını biraz açıklamakta fayda var ; narkotik  ile terörizmin bileşkesi olan son dönemlerde türetilmiş bir kelimedir…
Sadece kelime olmakla kalmayıp BM'den, İnterpol’e kadar tüm uluslararası kuruluşlarda bir karşılığı vardır…
Bu nedenle bir çok ülkede artık , narkotik masası, terör masası ile birlikte birer Narko-Terör masası oluşturmuştur…
Spesifik anlamda ise terörün narkotiği, narkotiğin terörü keşfetmesi ve izdivaç etmeleridir...
PKK bu anlamda salt terör örgütü değil, Narko-terör örgütüdür.
PKK gelirinin büyük kısmını uyuşturucu ticaretinden elde etmektedir.
Bu terimi ilk kullanan kişi dönemin birleşmiş milletler genel sekreteri boutros gali'dir.
Gali, 29-30 Mayıs 1996 yılında Kahire’de katıldığı "uluslarasın terörizm seminerinde şu ifadeyi kullanmıştır. "terörizm bağımsız bir kavram değildir. Yasa dışı hareketlerden ayrılmaz. Teröristler silah ve mühimmat kaçakçılığı yapmakta, uyuşturucu kaçakçılığında elde ettikleri kara parayı aklayarak finans kaynaklarını oluşturmakta, politik bir maske takınarak, suçlu ilişki boyutlarını kamufle etmeye çalışmaktadırlar."
Bununla birlikte Ekim 1997 yılında A.B.D dışişleri bakanlığı tarafından yayınlanan "küresel terörizm modelleri" raporunda dünyada 30 ana terörist örgüt bulunduğu belirtilmiş, bunların uyuşturucu kaçakçılığı ile ilişkili oldukları vurgulanmıştır.
Geçmiş yıllarda uyuşturucu trafiğine müsaade eden Türkiye'nin, A.B.D baskısıyla narkotik operasyonlarını arttırması sonrasında Atila Aytek’in kurduğu Narkotik Büro sayesinde transit olarak Avrupa'ya giden uyuşturucunun transfer şekli değişerek, Türk topraklarında pazarlanmaya başlaması ve ardından Türkiye'deki uyuşturucu baronlarının bu ticaretten aldığı payın kesilmesiyle doğru orantılı olarak bu büro bir sürü olumlu operasyonlara imza atmıştı…
Norko-Terör: Atila Aytek’in Narkotik Bürodan ayrılmasından sonra PKK terör örgütünün uyuşturucu ticaretinde "Yeni taşeron" olmasıyla ortaya çıkan bir oluşum operasyonu devletin istihbarat servislerinin başarısızlığı yüzünden oluşmuş bir kavramdır.
Uyuşturucu ticareti günümüz terör örgütlerinin beslendiği en önemli kaynak olduğunun bilinmesini istiyorum…
"Bir kilo eroin satarlar, Yaklaşık 180.000 Kalaşnikof mermisi alırlar"
İş bu kadar basit işleyen bir iş...
Kâr büyük, e gözün kara, hele hele PKK gibi bir oluşumsan hesap makinaları yetmez yapılan ticaretin hacmini hesap etmeye.
Bu topraklardaki insanları kandır, onlardan aldığın, kazandığın parayla bu toprakları canı pahasına kullanan Mehmetçiğe kurşun sık.
Bu Fotoğraf size nasıl görülüyor?
Tabii ki ölen ve öldürenleri düşünmezseniz kolay iş olarak görülür.
Ya Avrupa bu konuda ne düşünüyor?
Avrupa'da bu kadar kolay mı bu işler?
Avrupa kurnazlığı burada da ortaya çıkıyor…
Ağızımıza bir parmak bal sürüp kirli antlaşmalarla Türkiye'nin 70 milyonluk pazarını sunuveriyor uyuşturucu tacirlerinin eline gümüş tabakta veriyorlar…
Bunun yanında dış istihbaratlar tarafından ülkemize yönelik yapılan senaryolarının içine bu tezgâh giriyor ve çember git gide daralıyor...
Ve bu senaryolar siyasi olgu ve dış ülkelerin uşağı olan siyasi kişilerin yolu ile bu olgu içinde günümüze uyarlanıyor, gün geçtikçe bilhassa eğitim olgusunda hayata geçiriliyor…
Biz ise okul önlerinde çocuklarımız tuzağa düşürülürken sanal kahramanların insanüstü gayretlerine avanakça bakıp mastürbasyon yapıyoruz.
Bakınız o çok güvendiğimiz Birleşmiş Milletler; 29 Haziran - 03 Temmuz 1998 tarihleri arasında Beyrut’ta yapılan Birleşmiş Milletler uyuşturucu kontrol programınca yapılan değerlendirme raporunda; Narko-terör organizasyonlarının birbirleri ile ve diğer suç grupları ile çok açık ilişkileri olduğu vurgulanmış örnek olarak PKK terör örgütü gösterilmiştir.
Şimdiki zamanda ise bu PKK terör örgütünü işini kolaylaştırmak için her türlü devlet olanağı kullanılıyor, örnek olarak Eğitimde Özgürle kisvesi altında giyim kuşam olgusu…
Şimdi birkaç soru sizlere:
“Uyuşturucu ağına düşen gençlerimiz satıcı olarak okullara sokula bilinir mi?” veya “silah sokula bilinir mi?” ve “kargaşa durumu yaratıla bilinir mi?” …
Kapitalist bir düzende halkı sömürmek çok kolay yolu şudur, buda bilinçsizce kredi kullandırmaktır…
Artık Uyuşturucu maddeler Kredi Kartı ile veriliyor…
Bu olgu içinde bununda kolay yolu Kredi kartları ile halkı sözde rahatlatmak ve halkın gözünü boyayıp sonradan yardım ettik diye siyasi güç ve rant kazanmaktır…
Bu siyasi düşüncede olan kişiler ve guruplar halk geçim derdine düşmüşken, asıl yapıla senaryoyu kapalı kapılar ardında rahatça yapabildiler…
Senaryonun devamında ise bu işleri yaptıklarını bilenleri beli bir mesafeden uzaklaştırıp yerlerine cemaat elemanlarını alırlar…
Senaryo gereğince siyaset yapmak ve halkı düşünmek hiç önemli değildi maksat devletin en üst makamlarında uşaklığını yapacak kişilerin ve mafya türü ailelerin bulunması en büyük oyunlardan biridir…
Tabii ki bu yıllardır ülkemizde yavaş yavaş yapıldı ve bunları göstermemekle oluşum medya organları içinde oluşuyordu..
Sonraki adım bölme ve bölünme olmalıydı, işte Türkiye’de bular oluyordu…
Zamanla gelişen ve güncellenen senaryolarla bu olgu daha güçleniyor ve bizler bu olgu yerine sanal olgularla halkımızı uyutuyoruz…

Bu ve veya ları çoğaltmak mümkün aşağıda daha önce yazdığım bir yazı var…
Ben 4+4+4 sistemi geldiğinde şöyle yazmıştım 17-09-2012 tarihinde yazdığım bu yazıyı biraz güncelleme yaparak tekraren yayınlıyorum, evet, biraz uzun ama lütfen özümleyerek okuyun ve bu haberi herkese gönderin…
Yazımın  uzun olması yapılan işlemlerin uzunluğu ile örtüşüyor, bu örtüşmeyi okumanızı tavsiye ederim, söz uçar yazı kalır saygın okuyucularım…
Eğitim günümüzde ve her zaman; Orduları yöneten, orduları yok eden, ülkeleri kuran, ülkeleri yok eden kontrollü güç bir sistemdir…
Kontrolsüz güç ise güç değildir.
Bu kontrolü kim eline geçirirse mutlak galip o olacaktır…
Bilim ve teknoloji ve de diğer unsurlar hep bu eğitim sistemini ele geçirmek için planlanır…
Yılardır bu kontörlü yapmak için ülkemizde bir sürü siyasi projeler üretildi…
Bunu yanında dış istihbarat servislerinin gençlerimize yönelik çalışmaları son 20 senedir görünür bir vaziyette 10 senedir artmıştır…
Gözü dönmüş bu lağım fareleri geçmişimizi ve yarınımızı unutturacak projeleri uşak siyasetçiler yolu ile ve de doğru haber vermeyen basın yayın kurumları ve görsel medya yolu ile işlemeye devam ediyorlar…
Ters ve yüz politik, sosyolojik, psikolojik, baskılar ile halkımız düşünce yapısını dağıtıyorlar ve de bunu çok planlı yaptıklarını da yazmak zorundayım…
Bu yukarıda kısaca anlattığım eğitim hakkındaki olgular çerçevesinde şimdi ve daha sonra olacakları görmemek mümkün değildir.
Bu konuda dayatma olgusunda bir gerçek olarak fark edilmeden önümüze eğitim politikası olarak konmuştur…
Zaten asıl amaç eğitim sistemini ele geçirmektir…
Bu olguyu görenler bu zaman diliminde devamlı sustular veya susturuldular buda bir geçek olarak görmek zorundayız bu olgu için hiçbir şey yapmamışlardır…
Bilimsel yönden bu plan ve projeler yapılıyor denmesine rağmen gün geçtikçe bu plan ve projeler bilimsellikten bilimsel  olgudan uzaklaştırıldı.
Kölelik için yapılan eğitim projeleri önümüze dayatılmış bir biçimde kondu, yine bir şey yapmadık…
Yalanlara ve düzene son 10 senede dış istihbaratların yardımı ile halkımız eğitim politikaları bahanesi ile aldatıldı,  yine bir şey yapmadık…

En can alıcı bölünmeyi ve parçalanmayı yapacak nokta, eğitimin düzenli ve doğru bir şekilde yapılmamasını sağlayan bu dış güçlerin önüne geçemedik…
Son 20 senede her hükümet değişikliğinde bu dış güçler devreye girerek eğitim politikaları üzerinde oyun oynanmasını sağladı, bu oyunları görenler sustu veya susturuldu, bu olgu görülmesine rağmen yine bir şey yapılmadı…
Yavaş yavaş yüksek öğretimin içine giren bu olgu sayesinde, şimdi ilköğretim seviyesine kadar bu politika oyunları önümüze kondu, bizler yanıltma yolu ile yapılan politikalar üzerinde uğraşırken bu politikalar gün geçtikçe güçlenmeye başladı,  yine bir şey yapmadık…
Şimdi düşünelim niye bir şey yapmadık, suçlamak kolay ama niye ve niçin bir şey yapmadık hep sustuk veya susturulduk?
Bizler, sizler genç nesli yetiştirecek öğretmen ve öğrenci velileri hâlâ din yolu ile bizi uyutan din simsarlarının kısaca sayınların neler yapmak istediğini farkına varmadan köleler gibi patronlarımızın dediklerini yapıyoruz, karşı gelmek bir yana onların yalanlarına hilafsız olarak inanıyoruz…
Aslında din bir bilim dalıdır, bazı olay ve olguları bize daha önceden bildirir, bunu akıl ve ruh sağlığı için doğru kullanıldığı zaman insanlığa çok yararlı olgular olduğunu anlamamız gerekir, bunu yanında her bilim dalı gibi tez ve ati tezlerin olduğunu da görmek zorundayız…
Bu tezleri veya ati tezleri istismar edecek ve bunları din simsarlığı haline getirecek çok insan olduğunu da belirteyim, bizim dinimiz ve kitabımız “oku oku” diye başlar…
Son on senede daha belirgin olarak dini eğitim kisvesi içinde din adamları çoğunlukta olmak üzere kullanıldı ve de simsarlıkları görünmedi, önümüze cemaat ve ağabey, abla kisvesi altında genç neslin beyinleri yıkandı.
Daha çok emniyet güçlerimizin çocukları hedef alındı, daha sonra eğitimden anlamayan psikolojik ve ekonomik yönden zayıf bürokratlar seçilerek dersene açtırıldı, şimdiki zaman dilimine kadar bu olgu iyi gitmişti…
Ama yeterli olmadığı görüldü çünkü bölünme dershane ve özel okullarda çoğaldı bu bölünmeyi kontrol etmek gerekliydi bunun için dershanelerin kapatılması gündeme geldi…
Arka planda yapılan projeler sayesinde istedikleri yerine gelmişlerdi fakat bu olguyu daha üretken bir hâle getirilmesi için eğitim sisteminin kendi düşünce yapısında güncellenmesi de gerekiyordu.
Normal eğitim veren eğitim kurumlarını bu ölçüde zarar vereceği düşünüldü sözde halk yararına dershaneleri kapatmak ve istedikleri gibi “at koşturmak” için birinci plan ufak yaşata çocukları el atmak, ikinci plan ise karşı görüşteki dershaneleri asimile edip kapatmak olacaktır…
Bakınız ben 28-02-2012 tarihinde ne yazmıştım “The my country Understand English better than Turkish Giants” Memleket İngilizceyi Türkçeden daha iyi anlıyorlar demiştim…
Ve de anladılar evet, bende bu dershane oluşumuna karşıyım, bu olguya karşı olmamın nedeni para ile eğitim verilmesi…
Eğitim hele ilk ve ota etimin para karşılığında özel bilinçle verilmesine karşıyım…
Milli eğitim hele çocuklarımıza verilen eğitim para karşılığı olmamalı…
Bir ülkede para karşılığı bir milli proje üretilirse o para alan kişinin fikri olarak yansır…
Bunu da görüntüsü din istismarı yapan cemaatlerde eğitim alan çocuklarımızda çoğunlukla görülmüştür…
Karşıyım…
Karşı olmak yapılanları görmemek değildir…
Desteklemek demek fotoğrafı geniş açıdan görmeden desteklemek değildir…
Ben yazılarımın arkasında nasıl duruyorsam, doğru düşüncelerin arkasında dururum, buna rağmen eğer doğru düşünmeği yanlış eler de ve yanlış biçimlerde görürsem eleştiririm…
Gülen cemaati olmak üzere başta sayın denilen Recep Bey ve Abdullah Bey ve de en mühimi Bülent beyin gizli kapılar ardında yaptığı veya yaptırdığı projeler sayesinde her sene değişen eğitim sistemine inanmakta zorlansam,  inanmasam da, gerçek görüntü ülkemiz büyük bir eğitim ve bilimsel boşluğuna sürüklendiğini de yazarım…
Buda bir geçektir…
Bilim adamlarımız dış ülkelere göç ederken suskun kalamama, bilim gücümüz bu zaman dilimine dışarıya gitti…
Konuşanlar susturuldu veya habise atıldı biz yine tam tepkimizi vermedik…
Şimdi bunları ben yazmayayım da ne yazayım, her şey tozpembe deyip sizleri aldatayım mı?
Ben düzen adamı değilim…
4 +4+4 eğitim sistemi daha sonrada konuşulacak, 66 ay hayatta kalan çocuklarımız nasıl hayattan koparılıp öldürülecek, ben bunu da yazarım dostlarım…
Yanlış yazmadım öldürülecek çünkü yapısal bir ortam olmadan ben yaptım oldu felsefesi ile zorla çocuklarımızı okula gönderdik…
Yazıklar olsun bizlere…
Eğitim siteminde yapılan olgu ve olgulara diğer yönden fotoğrafa bakacak olursak; kapalı kapılar ardında yapılan yıkım sistemleri görülmeden olgular sisteme oturacak, amaç ve olaylar görünmeyecek, görünmeyen olaylar ise görünür olduğu zaman geç kalınmış olunacak…
Düşünün 4 + 4 + 4 eğitim sisteminde çocuklarımıza ne verilecek…
4 Eylül 2012 tarihinde Hürriyet Gazetesi şöyle bir manşet atmıştı, “ Tecavüzcüleriyle aynı okula gitmeyecek “ yazılmıştı bende şu soruyu hükümete ve sizlere sordum…
“Atılan manşete bakın doğru ise; ya uyuşturucu satıcıları ile aynı okulda okuyanlar ne olacak?”
Cevap umduğum gibi gelmedi ve gelmeyecek…
Düşündükten sonra diğer sorular ardı ardına kafamda canlandı…
Her hangi bir bilimsel yaklaşımla çocuklarımıza yaşlarına uygun cinsel ve uyuşturucu eğitim bu sistemde verilecek mi?
B u sistemi yapan kişiler ve siyasi olgu: çocuklara yönelik cinsellik eğitimi verecek çalışan tüm milli eğitim çalışanına nasıl bu eğitim verecekleri konusunda eğitim çalışması yaptılar mı?
Hijyenik temizlik bil hassa kız çocuklarımıza ve erkek çocuklarımıza yönelik okullarda çalışma yapıldı mı?
Milli eğitimde çalışan öğretmen dâhil hizmetliye kadar hepsinin geçek bir psikolojik taramadan geçirildi mi?
Şiddet ve kötü davranışlar yapan personele ne yapılacak, yerine alınan personel daha düzgün ve eğitimli olacak mı?
Psikolojik baskıya uğrayan çocuklarımızı yine geçek bir psikolojik taramadan geçirecek tecrübeli eğitim psikolojisi bilen doktorları yetiştirdiniz mi?
Türkiye’nin doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi, her şehir, köy, kasabada merkezi güvenlik kuvvetlerine bağlı anında müdahale edecek kamara sistemi var mı ve de olsa bile bu müdahaleyi yapacak elemanların eğitim verdiniz mi, bunları yetiştirdiniz mi?
Küçük yaştaki çocuklarımız cinsel tazize açıktır, bunun sonucu çok ağır olabilir, bu olguda böyle bir şey olur ise yapılacak işlemler arasında kalan çocuklarımızın sonunu düşündünüz mü?
Bu sorulara bilimsel cevap verecek bir sayın denilen T.B.M.M’ de bir kişi var mı?
Yukarıda belirttiğim sayın denilen siyaset olgusuna bağlı kişiler;  yoksa siyaset yapmayı tercih etmeleri yüzünden olumlu konuşan düşünen hayvanlardan oluşmuş bir topluluğun yaptığı projeler hakkında konuşmayan siyasi otorite ile bu proje yürütülecek mi?
Yine yoksa aynı müfredat uygulanacakta ben bunu fakında olmadan bunları yazıyor muyum?
Bu müfredatın sonunda ve arasına şimdiki zamandaki siyasi otoritenin uyguladığı din sömürüsüne ait dini vecizeler konup Atatürk ilke ve inkılâplarına karşı ders kitapları yayına sokulup bilimsellikten uzak olarak görünüşte aynı olgular görünür gibi olacakta ben bunları görmemezlikten gelebilir miyim?
Ve de yavaş yavaş ATATÜRK düşüncesi ortadan kaldırılacak mı?
Günümüz ve geçmişimiz unutturulacak olan politik sistem uygulanacak ta tam adı eğitimde 4+4+4 olacak öylemi?
Saklanan olgular nedir?
Bu olgular neden niçin gösterilmiyor nerelerde saklanıyor?
Bunları yazdığım için beni okuyan olacak mı?
Okuyan olursa ve de bu sistemi eleştiren halkı hiçe sayanlar kimler?
Evet, İstihbarat servisleri şunu bilsinler;  ben sesiz kalacak kadar şerefsiz biri değilim…
10 Ekim 2012 tarihinde 66 aylık çocuklarımız okula başladı veya zorla başlatıldı…
Ne olursa olsun padişah emretti sistem sil baştan yapıldı ve oldu..
Kulları sustu ve “çok yaşa padişahım” dedi…
İşte Türkiye gerçeği de bu…
Öte yandan zorla 14 - 15 yaşında ki çocuklarımız…
Zaten iş gücü olarak Türkiye’de istismar edilirken yine eğitim sitemi değişecek yine ben susacağım…
Susmuyorum, şimdi o çocuklarımızdan ve yeni ergenlik dönemine girmiş gençlerimize meslek seçmeleri istenecek buda bir düşünce istismardır…
Ve de buda bir gerçek olarak Türkiye fotoğrafta mevcuttur…
Bunları yazdıkça sinirlerim harap oluyor, buda benim gerçeğim…
Siyasi terbiyem müsaade etiği sürece, saygılı olmak istedikçe, cümleler ve kelimeler beni zorluyor, bazen yazar olmaktan utanır bir duruma geliyorum,  işte buda öteki benim gerçeğim…
Herkesin kendine göre görüş ve gerçekleri vardır, bu görüş ve gerçekler toplum ile paylaşınca değer kazanır…
Yahu siz ne eğitim veriyorsunuz ki ne istiyorsunuz?
Sizlerin verdiği eğitim ben “Lağım” çukurunda veririm desem ne dersiniz?
Önce terbiyesiz, sora utanmaz dersiniz…
Aranızda daha sonra beni eleştirir ve eleştiri yağmurunda boğarsınız ya…
Yine yaprak dökümü gibi gençlerimiz dökülürken isteğinizi yaparsınız ya.
Sizler köle ya da patron olursunuz ya…
Aranızda öyle birileri çıkar ki beni linç bile etmeye kalkanınız olur ya…
O düşen hayvanlara ve okuyucularıma soruyorum; kendinize şunu sorabilir misiniz,  “Ben mi düşünüyorum, onlar mı beni düşünüyor, ben mi karar veriyorum onlar mı hayatım ve ailem ve de yaşamım için karar veriyorlar?”
Ben korkmam yazarım…
Ya yazmayanlar yazmaktan korkanlar…
Evet,
Zaten korktuğumuz sürece sömürülürüz ve 66 aylık canlarımız kimler emanet ettiğimizi bilmeden koyunlar gibi kervana katılırız…
Doğrusu bu mu?
İnanması zor ama ben fareleri ve kara böcekleri, kar sinekleri bile seviyorum, ama bir yandan iğreniyorum…
İşte bu olgu sizlere çelişki gibi görülür, düşünün hayat bir çelişki yumağı değil mi?
Ya sev ya iğren demek kolay, kolay yolu bulmakta düşünce tarzıdır…
Kolay yolu öğretmek kadar zor yolu öğretmek ve öğrenmekte o kadar mühim bir fazilettir…
Bu olguda yer alan haşereleri birer canlı varlık olarak kabul ederim, ben bunlara düşünen hayvan diyorum, aslında bizlerde düşünen hayvanız…
Bakın bir insana “sen bir eşeksin” dendiği zaman kızar, “sen bir aslansın” dediği zaman gururlanır hatta yüzü güler, ama ikisi de hayvandır, gurur ve kızgınlık işte insana verilen bir duygudur.  “Fazla gurur insanı kör eder” derler, buda doğru bir teşhistir. Ya fazla kızgınlık ise ve bu duygu kontrol edilmez ise söyleyen ve söyleten arasında olacak olgular vahim durumlara yol açar…
İkisi de hayvan olmasına rağmen eşek hakaret aslan ise hakaret sayılmaz…
Bu iki kavram nasıl görüldüğüne bakılmaksızın hayat boyu hakaret ve tebrik olgusu içinde sürer gider…
Bakış açısı üzerinden bu bizim eğitim olgumuzda da tartışılır…
Saygı ve sevgi nerede, düşünce ve fikir için tartışabilecek bilimsel eğitim sistemi ve öğretenleri eğite bilecek miyiz?
Hayvanlar yaşadığı bölgeyi ve çevresini kendi çaplarında korur, etki ve tepki gelmedikçe bazen kendilerini göstermez…
Ama aralarında büyük bir uyarı, bir alarm sistemi de mevcuttur.
Buna altıncı histe denilir…
Hayvanlar deprem anında nasıl kendi türlerini ve diğer canlılar birbirlerini uyarıyorsa, bu uyarıyı alana canlılar nasıl yıkımdan kaçıyorlarsa işte bizim şimdiki eğitim sistemimiz yıkılıyor, tüm bilim adamlarımız dışarı gidiyor veya kaçıyor…
Bunu isteyen dış güçler olmasına rağmen hâlâ içimizde suçlayacak kişi ve kurumlar arıyoruz, başkalarında suç arayarak eğitim politikaları ülkemizde üretiliyor, eğitim suç aramaz, suç üretmez fakat eğitim kontrol altına alınmaz ise suça alet olur…
İşte bu aleti kullanmak veya kullanmamak düşünen hayvanlara aittir…
Kısaca bunu sorumlusu insandır, ne yaparsak o insana geri döner, bu dönüş iyi veya kötü olması da insanın yine sorumluluğudur…
Şimdiki zamanda eğitim kaçaklarının bulunduğu yer Türkiye…
Bizi bu hâle getiren kişi ve kurumlar için yaptığımız veya yaptırılan seçimlerimiz ile büyüyeceğiz veya küçüleceğiz…
Başka bir Türkiye olmasına rağmen bilim gücümüz kaçıyor, aydınlarımız, yazarlarımız, düşünce üreten bilim adamlarımız kaçmasalar bile değişik yolardan susmaları sağlanıyor…
Habise atılan düşünce adamlarımızı yamak anlamsız çünkü onları herkes biliyor ama unutuyor buda insanın unutma içgüdüsü demek gerek, komutanlar ve gazeteciler habise atılırken çıkan çıngar şimdileri bir çın sesi gibi görülüyor veya politik olarak olgunun oluşmasını istemeyen kişilerin elinde oyuncak oluyor…
Birde şöyle düşünelim, sizler düşünün “ bu yıkım bana ve aileme zarar verecekse ne yapabilirim, yaptırımım ne olur?”…
Düşünmeye devam edin; “ Benim aileme ve çevreme zarar verdiği zaman ne yaparım veya ne yapmam, yaparsam karşı dönüş ne olur?”…
Sizler varsınız çünkü düşünüyorsunuz diye kabul edersem, sizlerde bana “sabırlı olurum, düşünürüm, ne yapmam gerek, bu olguları planladıktan sonra hayata geçirmenin yolunu bulurum”  der misiniz?
Deyip demek sizlere kalmıştır, yukarıda söylediğim gibi Sevmek mi önemli, yoksa bu haşereleri yok etmek mi, yok etmek çözüm mü, yoksa o lağım çukurunu kurutup orada bir daha bu haşerelerin üretmemelerini sağlamak mı?
Ben düşünmesem, siz düşünmeseniz, o haşerelerin sonuç, ilişki sonunda sonları ne olur?  
İşte düşünmeniz gereken bir başka olgu bu…
Ben yazı yazıyorum…
Gelecekte ve şimdiki zamanda,  bu her dönem değişen eğitim sistemi içinde yetişen gençler kendini ifade etmenin diğer yoları da kapatılacak yâda denetime alınıp fikirleri ve düşüncelerini söyleyemeyen bir toplum yaratılacaktır…
Engellenen düşünceler ve paylaşılmayan duygular, sanal ortamlarda yaratılan fikirler ilerde düşünmek yerine silahı ve öldürmeyi düşünen bir topluluk bir insan olursa ne yapar?
Eğitim sistemi değiştikçe bu tür zararlı ve yıkımı başlatacak sanal eğilimlere öncelik verilir…
Evet,
Daha sonrasını düşünün…
Bu eğitim sisteminde mevzun olacak kişilerin ruh ve düşünce yapısı nasıl olacak?
Saygı ve sevgi olacak mı?
Yoksa ölüm ve öldürme içgüdüleri gıdıklanan bir toplum olarak bölünecek miyiz?
Velilere düşünün, ilerde sizlerin canınızı verdiğiniz, yemeyip yedirdiğiniz çocuklarınız nasıl olacak, o canlarınızı bekleyen gelecek bu mu?
Düşünün, kararınızı verirken önce arkanıza bakın sonra çocuklarınıza…
Bir yıl sora değil bir gün sonra o çocuksu ruhları ile size ne türde hitap ve cevap verdiklerini görünce bir daha düşünün…
Çocuklarınızın geleceği hakkında verdiğiniz kararı size mi, yoksa ülkeyi sömürge altına alacak dış güçlerin ve onların uşağı olan sayın denilen siyasetçiler mi sizi yerinize karar veriyor?
Veliler fark yaratın, farkında olmadığınız diğer fotoğraftaki görüntüye at gözlüğü takmadan bakın, o fotoğraf şimdiki zamanda Türkiye’dir…
Bu fotoğraf sizin ve ailenizin fotoğrafıdır, ilerde bu fotoğraf nasıl olacak düşünün?
Veliler aklınız başınıza alın, düşünün, dikkatli olun, sanal oyunlara, siyasi oyunlara gelmeyin…
Lağım farelerinin ürettiği eğitim sistemi hayırlı olmayacak ve bu sitemdeki çalışan kişiler….
Bu kişilere alet olan ve bu sistemin getirisinin ve olacakları görmeyen…
Sonucunu gülerek karşılayan diğer kişi ve kuruluşlar…
Hoş gelmediniz…
Burası Türkiye…
Saygılar…
03-12-2012
Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni
Cessur Demirali Gürsu

Hiç yorum yok: