Cuma, Eylül 05, 2014

Planlı Yasa Uygulamaları: (Bölüm -11-)


Derin sular (Final)
Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu

Saygın okurlarım,

Haberin hazırlandığı sırada Suriye sırlarımız da yığınak yapılıyordu. Savaş hazırlıkları başladı. Son derece dikkatli davranmamız gerekir. Bu içinde olduğumuz haftada ve yapılan bilimsel analizlere göre hafta sonunda veya hafta başında müdahale olabilecek.  Bizim halife ve yandaş medya bu olguyu saptırmaya yani hedef saptırmaya yönelik söylemleri olacaktır, halkımız son derece birilik ve beraber olmaya gereli zaman diliminde yaşıyoruz. din, ırk, mezhep, siyasi görüşlerimizi bir kenara atıp bu halifenin açtığı beladan kurtulma çarelerin düşünmemiz gerek. Yasal yapay, sanal uygulamalar bu çerçevede halifenin önünü açmıştır...        


Bilimsel olarak ” Hayat suda başlamıştır… “ denir ve bu doğrudur…

İnsan ve çoğu canlı türü ana rahminde belli bir oranda sıvı içinde gelişir ve dünyaya özgürce yaşamaya gelir, asıl bağımlık ve özgürlüğün kısıtlanması doğumdan sonra başlar, o sıvının içinde canlılar özgürdür

Kısaca su hayattır. Suyun olmadığı yerde hayat durur. Ayı şeyde denizlerde görebiliriz. Denizlerin suyu; mikro organizmaları barındırır. Bazen acil durumlarda insanın kana ihtiyacı olduğu zaman, kan yerine deniz suyu enjekte edilir, sağlık merkezine gidene kadar insanı hayatta tutacak olan yine su ve denizdir…

Deniz uçsuz bucaksız, daha henüz keşfedilmemiş mikro organizmaları içinde barındırır…

Hayat denizde başlamıştır.

Şairin hapishane yıllarında dediği  gibi “ Görmek istersen denizi, yukarıya çevir gözü, deniz gibidir gökyüzü aldırma gönlü aldırma”….

Silahlı kuvvetlerde eratın yemek yediği bölük veya kışla yemekhanesi dahil tuvalet ve yatakhanelerine şu cümle yer alır “su uyur, düşman uyumaz” yazar…

İstisnalar ve özel hastalıklar haricinde herkes genelde suyu ve onun verdiği ferahlığı sever, yukarıda da belirtiğim gibi su hayattır ve bu hayatı yaşamak ve öğrenmek gerekir…  

 İşte istihbarat operasyonları, denizin üstünde ve dibinde avlanmaya benzer yönleri çok fazladır…
Aranızda balık tutmayı bilenleriniz vardır…

En kolay balık tutmak şekli sığ sularda olur. Gördüğümüz şeyi yakalama en basit değimiyle “hazır lopçu musun “ denir.  Bu hazır lopçu olgusu dahilinde sabaha karşı olta atılır, balık yeme gelmesi için suya önceden olta olmadan yemler atılır sonra bunların ortasına oltacı iğneli oltayı atar ve pusuda bekler, su henüz temiz ve berraktır. Çünkü daha balığın kanı suya değmemiştir, kıyıda iseniz suyun dibi görülür…

Balıkçı oltaya balık çarptığı anda beli bir adrenalin salgılar, bu mutluluğu verdiği göstergedir,  olta hafifçe gevşetilir, balık yemi yuttuğu anda olta ustalıkla ve de hızlıca çekilir…

Genelde balık yakalanır fakat oltanın ucundaki iğne eğer doğru yere batmadı ise balığı azı yırtılarak balık kaçar

Daha sonra bu balık yaşam mücadelesine devam eder, ta ki büyük balık o yaralı balığın kan kokusunu duyup küçük balığı yutana kadar

Bu döngü hazır lopçu balıkçı ile balıklar arasında sürer gider

Balıkçı, bu olguyu çoğu zaman bir hobi olarak algılar. Ancak bu hobi balıkçıyı yani avcıyı bir nokta tatmin eder, balık büyükse midesini, bu balığı gizli olarak satıyorsa cebini tatmin eder ve övünmesine neden olur…

Derin suda olta ile balık avlamak zordur. Çünkü suyun dibi görünmez. Masmavi, sonsuzluk gibi görülür. En iyisi zıpkınla dalıp balığı avlamaktır. Derin dalışlarda hava bulunan tüpe bazen de özel maddeler konularak hava tüpü derinlikte basınç olduğu için uygulanarak dalınır, fakat acil durumlarda serbest dalışlarda yani tüpsüz dalış da yapılır…

Derin sularda balık avlamak; büyük balık tutulmasa bile balık tutmakla eş değerde görülür. Bu görüntünün anlamı avcının emek ve güç, ekonomik yönden çabaları olarak takdir edilir. Bir sonraki ava hazırlık ve bilgi toplaması içinde bu ölçülerde av ve avcı değerlendirilir…

Büyük balık küçük balığı yutar ve büyür...

Bunu bilen avcı bazen küçük balığı büyük balığa yem olarak verir ve balığın büyümesini kontrol eder. Çünkü büyük balığın getirisi daha büyük olur...

Avlanmanın kuralı pusu kurup beklemektir, bu pusu ne kadar ustalıkla yapılırsa av o kadar çabuk yakalanır… 

Bu pusunun asıl amacı ve sebebi bulunduğu suların yani denizin kıyısında ve ortamda oluşturduğu ana operasyonlarının ekonomik ve sosyolojik, psikolojik  faktörlerin toplamıdır

Ekonomik yönden avcıya büyük balık büyük gelir getirir, sosyolojik olarak kariyer ve unvan getirir, psikolojik yönden ise diğer balık ve avcıların işini engeller. O yüzden bilebile avcı kendi çıkarı ve işverenin çıkarı için beklemeyi tercih eder. Bir söz vardır “ yılanın başı ufakken kesilmeli ” bu balıkçılıkta geçerli bir kural değildir. Balık ne kadar büyük olursa o kadar değeri artar…

Öte yandan kontrolü balık ne kadar büyürse avcını ve avcının çalıştığı işverenin kontrolsüz tatmin dürtüsü de o kadar büyür…

Kafası büyük olan balık daha akıllı derler…

Balık Hafızası yaklaşık 60 saniyeden  az sürede olduğu tezi de ortaya atılmıştır…
Serbest yani tüpsüz dalışlarda; bu süreye göre normalde avcının avını yakalamak için nefesini tutmak süresi acil durumlarda yaklaşık 2 – 2.5 dakika  olur. Buda yaklaşık 120 - 150 saniye tüpsüz dalışta nefes tutma zamanıdır…

Avcı 100 saniyede de balığı vurulmalıdır. 20 - 50 saniyede dalış hızın yaklaşık yarısı olmak kaydı ile vurgun yemeden su üzerine çıkılmalıdır, serbest dalışlarda nadiren de olsa vurgun tehlikesi olasılıklar içindedir…

Birde şu ön planda tutulmalıdır tüplü veya tüpsüz dalmalarda dibi görünmeyen yerde neler olacağı teknolojik çalışma yapılsa bile o zaman ve şatlarda nasıl bir olgu ile karşılaşacağınız daha önceden yaşamdan anlaşılmaz, yaşayan bir ortamda ne olacağı kestirilemez. Olacaklar olasılık olarak daha önceki dalış ustaları dalış başlamadan dalgıcı uyarması gerekir. Bu bilgiyi alan avcı daha sonra dalış yapacak olgunluğa kavuşmuş dalgıç yani avcı ile avı arasında sonsuz mavi bir boşluk oluşur ve takip başalar…

Avcının takip ettiği balığın nerede olduğu yaklaşık koordinatları avcıya söylenmelidir.
Bu ölçüler; bir yerine birkaç kontrolsüz büyüyen balıkta yakalanması olasılık dahilindedir  Çünkü avcı henüz tam ölçülerde çözülemeyen yaşan organizmaların içinde avını takip etmektedir…
Her olasılığı planlamak mümkün olamaz…
Olumsuz olacak olgular önceden avcıya verilen eğitimle önlene bilinir...
 Derin sularda anıda alınacak önlemler, tehlikeye karşılık dalgıca ek tehzizatlarda bu olguda verilir…

Dalgıcın tehlikeden kurtulup, kurtulmama olasılığı, yine yukarıda belirttiğim gibi önceden verilen eğitime bağlıdır

Uygun balığı yakalamak için derin sular dalmak gerekir…

Bu sularda balığı takip ederken avcı kendini o dalış ortamında gördüğü resifler ve yaşan organizmaların güzellikleri ile oluşan olgulara kendini kaptırmamalıdır. Kaptırdığı anda balık onu daha derine çeker, buda vurguna davetiye çıkarmaktır. Bu vurgun olayı derin sularda avlanırken görülen en kuvvetli ve o kadarda tehlikeli bir olasılıktır. Çünkü yaşam ve ölüm arasında kalan her canlı kendini kurtarmayı ön plana alır. Bu ister balık ister başka canlı olsun içgüdüsel olarak kendini korur, balık kendi ortamına düşmanı olarak gördüğü dalgıcın bilmediği yer olan yerlere dalgıcı, kendin avlayan avcıyı çekmeye çalışır…

İşte bu nedenle dalış esnasında dibe indikçe gün ışığı yok olur sonsuz bir kanlık içinde dalgıç kendini bulur. O sonsuzluğun içinde avını elinden geldiğince takibe devam erken, dalgıç ister profesyonel veya ister amatör olsun, ne olursa olsun yanında normalde bir personel kurtarma dalgıcı ile dalmasın da yarar vardır…

İşte deniz aynı bilime, kâinata benzer, sonsuzluk onun içinde çözülmeyi bekleyen sorular zinciri taşır. Denizde bulunan her şey değerlidir.

Denizde av ve avcılık gerçek hayatta istihbarat olgusuna benzer. Hatta istihbarat olgusu ile aynı olduğu bile söylenir...

Bu istihbarattaki av ve avcılık bilim ve ürettiği teknoloji sayesinde gelişir, bu teknolojiyi kim daha iyi kavrar ve üretirse o istihbarat konusunda başarılı demektir, ne kadar bilim ve teknoloji olursa olsun, onu yöneten yine insandır, konumuz gereği bu yapay, sanal planlı yasal senaryolar bu karanlık derin suların altında olgunlaşmıştır…

Türkiye ise istihbarat cenneti olarak günümüzde anılıyor…

Bizim asıl önemli konumuz içimize bu kadar çeşitli ırk, mezhepten, Türkiye düşmanı ajan ülkemizde senaryolar yaparken bizim vergilerimiz ile ayakta duran Karşı istihbaratı yapacak olan ve bu teknolojiye sahip genç arkadaşların olduğu MİT ne yapıyor..

Bunu sorgulamamız gerek konu olarak her olguda hep önümüze çıkıyor, bunu yanında askeri istihbarat karşı önlemleri niçin almadı veya ne saklıyor…

Yine bir söz “Bir kişinin bildiği sırdır iki kişinin bildiği medyadır “ derler.

İşte bazı bilgiler psikolojik istihbarat olarak servis ediliyor, bazı duyumlar sanal, yapay, yapısal yasa uygulamaları kapsamında halkımıza duyuruluyor. Kamuoyu baskısı yapılıyor. İşte bu yapılan ve yapılmak istenen senaryolar dikkatli geniş açıdan bakmamız ve fotoğraftaki ayrıntıları gözden kaçırmamız gerekiyor. Aslında yapmak istedikleri bu ortamda hedef saptırma yanlışlıktan döneni yanlışa tekrar sokmak için büyük çaba gösterdiklerini görmemizi istedikleri de açıktır, bunun için birçok İnternet sitesine olumlu görünüp olumsuz yanıt veya yorum yapanlar bulunuyor. Bu aşamada önem kazan kişiler bunlardır, bu kişileri ayırmak uzmanlık isteyen bir olgudur...

Bu olguları görmememizi sağlamak için çaba gösteren adı ne olursa olsun kurum ve kuruluşlar şu anda bu senaryoyu hedef saptırarak  gündemde tutmaya çalışıyor…  

Pekâlâ, bunlar kim ne yapmak istiyorlar. İşte cevabı biline ve susmamızı istene sorular asıl olarak bunlar olmalı…

Saygılar…

Bölüm sonu. 

Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni…
Cessur Demirali Gürsu 







































Hiç yorum yok: